Yarı Akdeniz yarı Karadeniz’li olsam da kendimi
hep Karadenizli hissettim. Belki de fazla
sıcağı ve sıcakla gelen o uyuşukşuğu sevmediğimden ya da belki Karedeniz
insanının çalışkanlığını sevdiğimden... Baba ocağım Trabzon, ama benim orayı ilk
ziyaretim, yıllar önce çocukken gittiğim seferi saymazsak, 2006'da
oldu.
Trabzon denildiğinde benim aklıma, bir şehirden çok yeşilin
tonlarıyla harmanlanmış yaylaları geliyor.
Gerçi bu yaylaları ayrı bir yazımda kısmen anlatmıştım ama hem
Trabzon’da hem de Rize gibi komşu illerdeki Karadeniz yaylalarının kelimenin
tam anlamıyla çok ayrı bir atmosferi olduğunu düşünüyorum.
|
Maçka'ya doğru... |
Bu küçük girizgahtan sonra gelelim şehir olarak Trabzon
denildiğinde benim aklıma gelenlere... İlk adını duyduğumda pek şaşırdığım Taksim’den başlayayım anlatmaya...
Şehrin merkezi sayılabilecek bir noktada beş yolun kesiştiği bir yer burası. Taksim’e
açılan sokaklardan biri olan Uzun Sokak
en eski sokaklardan biri. Bu sokak aynı zamanda Mimar Sinan Caddesi olarak da biliniyor. Cadde üzerindeki
sokaklardan birinde eskiden Kostaki
Konağı olarak bilinen Trabzon Müzesi var ve adı gibi uzun olan bu sokağın diğer
ucunda da Kanuni Evi yer alıyor. Muhteşem Süleyman olarak bilinen Kanuni Sultan
Süleyman, 1495’de şimdilerde Kanuni Evi
olarak bilinen evin de yer aldığı Ortahisar’da doğmuş ve 15 yaşına kadar
Trabzon’da yaşamış.
|
Trabzon Müzesi |
|
Kanuni Evi |
Bu sebeple Osmanlı
tarihinde Trabzon’un ayrı bir önemi var, Manisa ve Amasya ile birlikte
Şehzadeler Şehri olarak bilinen bir yer burası... Şehri boylu boyunca bölen Tanjant Caddesi’nin diğer adı da Yavuz Sultan Selim Caddesi. İsmini de
buradaki son sancak beyi ve Kanuni Sultan Süleyman’ın babası olan Yavuz Sultan
Selim’den alıyor.
1200lü yıllarda bir manastır kilisesi olarak yaptırılan
Ayasofya Müzesi 1461’de şehrin Fatih Sultan Mehmet tarafından fethinden sonra da kilise olarak kullanılmaya devam
etmiş. 1584 yılında camiye dönüştürülen
yapı, hemen sahil yolunun üst tarafında ve şehrin doğusunda harika manzaralı
bir yer. 1964’de müze haline getirilen
yapı benim gittiğim dönemde hala müzeyken, Haziran 2013’de tekrar cami olarak ibadete
açılmış.
|
Ayasofya Müzesi |
Karadeniz’deki birçok şehirde şehrin en tepelik noktasında Boztepe denilen bir bölge yer alıyor.
Giresun, Samsun, Ordu ve Rize de olduğu gibi Trabzon’da da şehrin en yüksek
noktasında Boztepe var ve buradan şehri ve
Karadeniz’i seyredip kahve ya da çayınızı yudumlamak ayrı bir zevk.
|
Boztepe'den manzara |
Söz tepelerden açılmışken, Soğuksu semtinde hayli tırmanılarak çıkılan bir noktada çam
ağaçları içinde yer alan Atatürk Evi
de mutlaka görülmesi gereken yerlerden. 30lu yıllarda Atatürk’ün şehri ziyareti
sırasında konuk edildiği köşk, onun ölümünden sonra o dönem kullanılan
eşyalarla dekore edilerek müze haline getirilmiş. Müze dıştan ve müze olarak
çok güzel bir bina, ancak zaman zaman çok kalabalık oluyor ve fotoğraf
çektirmek isteyen gelin ve damatlarla dolup taşıyor. Köşkün bahçesindeki kafede
çay içmek çok zevkli olsa da hizmet kalitesi ne yazık ki bir o kadar kötü.
|
Atatürk Evi |
Trabzon demişken, mutfağına değinmeden olmuyor haliyle. Tüm
Karadeniz'de olduğu gibi balığın özellikle de hamsinin sıkça kullanıldığı bir
mutfak Trabzon mutfağı. Herkesin bildiği, tatmamış olsa bile adını duyduğu
hamsi kuşu, içli tava hamsiyle yapılan yemeklerden sadece birkaçı. Ama balık
dışında da özellikle yaylalarda peynir, tereyağı ve sebze ile yapılan yöreye
özgü pek çok yemek var. Bunlardan bazıları trabzon peyniri, tereyağı ve mısır
unu ile yapılan kuymak (ki bazıları bunu muhlama olarak da biliyor), etli pazı
sarması, bir çeşit taze fasulyeli pilav olan dible, muhallebili börek
diyebileceğimiz laz böreği ve trabzon pidesi...
Hazır söz yemekten açılmışken, Trabzon’da özellikle sahilde
Akçaabat’taki köftecilerden köfte yemenizi önermeden geçemeyeceğim. Trabzon’dan
Akçaabat yönüne giderken sahil tarafında birçok köfteci var. Bunlardan en ünlüsü ve en eskisi
bildiğim kadarıyla Nihat Usta. Bir de Cemil Usta varmış. Ben iki sefer de Nihat
Usta’nın yerinde yedim ve memnun kaldım. Nihat Usta 1970li yıllarda 40 kişilik
küçük bir lokantayken şimdi 600 kişilik büyük bir restoran olmuş, Cemil Usta da
yine 1970li yıllarda açılmış ve şimdilerde Trabzon da 4, Samsun’da 1 ve
İstanbul’da da bir şubesi varmış. Akçaabat köftesi nasıl yapılır derseniz, dana
ve öküz etlerinin kıyma haline getirilip ekmek ve sarımsak eklemesiyle
yapılırmış..
Trabzon’da Kalkanoğlu Pilavı’ndan bahsetmeden geçmek olmaz
sanırım. Sahil Yolu’na açılan sokaklardan biri olan Sandıkçılar Sokak ile
Kalkanoğu Caddesi’nin kesiştiği noktaya çok yakın bir yerde yer alan Kalkanoğlu’nda
kavurmalı et ve pilavla hoşafını yemeden Trabzon’dan ayrılmayın derim.
Köfteciler kadar büyük bir restoran olmadığından daha az tursitik ama yine de
zaman zaman yer bulmak sorun olabiliyor.
Son olarak Uzun Sokak üzerindeki Çardak Pide’de Trabzon
pidesinin tadına bakmadan Trabzon turunuzu tamamlamış sayılmazsınız. Peynirli,
kıymalı ve yaprak kıymalı çeşitlerinden ağız tadınıza uygun bir çeşidini denemeniz
tavsiye olunur. Diyeceğim o ki, benim de
çocukluğumdan beri hamsisinden diblesine kadar çokça aşina olduğum bir mutfak
Trabzon mutfağı. Ancak insan aşina olsa da bu tatları yerinde yemenin zevki ayrı:)
Trabzon sadece merkezini gezeceğiniz bir şehir değil, aynı
zamanda Maçka, Çaykara, Akçabat, Araklı gibi ilçelerinde yer alan yaylaları ve yine Maçka’daki Sümela Manastırı ile meşhur bir yer. Ama tabi
buralarda anlatılacaklar ayrı bir yazı konusu olacak kadar uzun. Oraları da bir
başka yazıya bırakıyor ve Karadeniz’in Samsun’dan sonraki ikinci büyük şehrinin
bana hatırlattıklarını burada sonlandırıyorum.