23 Nisan 2019 Salı

KULA & BİRGİ & ÖDEMİŞ & TİRE


Bu kez rotamız İzmir’in kara tarafı. İzmir Havalimanından kiraladığımız aracımızla yola çıkarak Manisa’nın Kula ilçesine gitmeden önce ilk durağımız Salihli’deki Sardes Antik Kenti oluyor. Lidyalılara başkentlik yapmış Sardes Antik Kenti’nde birbirine yakın 2 bölüm var. İlki, Sinagog ve Gymnasium’un bulunduğu bölüm, ikincisi ise Artemis Tapınağı. Her ikisinin girişinde de bilet noktaları var ve birinden aldığınız biletle her iki bölümü de gezebiliyorsunuz. Giriş ücreti 12 TL, müzekart geçerli.

Sardes Antik Kenti

Sardes Antik Kenti

Sardes Antik Kenti ziyaretimizden sonra yolumuza Kula’ya doğru devam ediyor ve yolda Salihli’de Suresto adındaki restoranda köftelerimizi yiyoruz. Yolunuz buradan geçerse hem servisi hem tatları ile gerçekten denenmeye değer bir yer olduğunu söylemeden geçmeyeyim. Baklalı enginarının da tadına bakmanızı öneririm.

Suresto


Bu kısa yemek molasından sonra yolumuza Kula Peri Bacalarını görmek üzere devam ediyoruz. Rüzgar, yağmur ve erozyonun etkisiyle ortaya çıkmış bu doğal oluşumlar gerçekten çok etkileyici. Bir açıp bir kapanan havanın da etkisiyle harika fotoğraflar çekiyoruz.

Kula Peribacaları


Kula Peribacaları


Buradan sonra rotamız Kula oluyor. Ancak vakit hayli geç olduğundan Kula’da görmek istediğimiz restore edilmiş tarihi evlerin bulunduğu bölümü çok kısa bir şekilde görebiliyoruz. İçlerini gezmek mümkün olmuyor ne yazık ki… Kula sokakları hayli dar. Hatta bazı yerlerden tek bir aracın geçebilmesi bile mucize. O yüzden arabayı yakın bir yere park edip gezmek daha mantıklı bir tercih.


Kula


Kula’daki kısa molamızın ardından vakit de akşam olmaya başladığından yolumuza Bozdağ üzerinden konaklayacağımız Birgi’ye doğru devam ediyoruz. Ancak yol dağ yolu çok virajlı ve ışıksız olduğundan gece araba kullanmak bizi zorluyor biraz. O yüzden bu yolu kullanacaksanız hava kararmadan yola çıkmanızı öneririm.

Birgi, şirin mi şirin bir yer. Önceleri bir belediye iken şimdilerde Ödemiş ilçesine bağlı bir mahalle olmuş. Ama bana kalırsa Ödemiş’ten daha şirin ve görülesi bir yer. Konakladığımız Saliha Hanım Konağı da Çağan Irmak’ın yönetmenliğini yaptığı “Unutursam Fısılda” adlı filmin çekimleri sırasında oyuncular ve yönetmenin konakladığı 7 odalı güzel bir butik otel.

Saliha Hanım Konağı

Saliha Hanım Konağı

Saliha Hanım Konağı

Ertesi gün rotamız Tire ve Ödemiş oluyor. Ancak her iki yerleşim yeri de Birgi kadar etkilemiyor bizi. Tire’de Ayazma Kafe adındaki kafe ve hemen bu kafenin etrafında yer alan birkaç farklı kafe akan su kaynağı boyunca hizmet veriyor. Biz de bunların birinde sabah kahvemizi içiyoruz. Tire tipik bir Anadolu kasabası. Tarihi birkaç yapı dışında mutlaka görülmesi gerekir diyebileceğim bir yer önümüze çıkmıyor. Tire’den Ödemiş’e giderken yolda İlk Kurşun Anıtı’nı ziyaret ediyoruz. Burası, 1 Haziran 1919’da Kurtuluş Savaşı’nı başlatan ilk kurşunun atıldığı noktaymış.  

Tire

İlk Kurşun Anıtı


Anıtı ziyaret ettikten sonra Ödemiş’e devam ediyoruz ve Cumartesi günleri kurulan pazarına rastlıyoruz. Kadın El Sanatları’nın satıldığı bölümünde hayli zaman geçiriyoruz. Öğle yemeğimizi de hemen buraya yakın Dostol köftecisinde yiyoruz. Küçük ve her daim kalabalık olan köfteci 1940’dan beri hizmet veriyormuş. Köftesi gerçekten bir harika.
Öğleden sonra Birgi’ye döndüğümüzde Birgi’yi tanımaya zaman ayırıyoruz. Biri, kaldığımız otel olan tarihi taş konaklarını, iki önemli camisini, hediyelik eşya ve yöresel ürün satan dükkanlarını, eski evleri arasında geziyoruz. Akşam yemeğimizi de Birgi Sofrası adında Birgi’nin en önemli Caddesi Fatih Mehmet Caddesi üzerinde yer alan yöresel yemek yapan restoranında yiyoruz. Buraya özgü ve daha çok kahvaltıda servis edilen “Töngül Pide”sinin tadına bakın derim. Yine bu caddede yer alan Tokoğlu Fırın’ı glüteni çok az organik ekmekler yapıyor.

Birgi - Derviş Ağa Cami

Birgi

Birgi

Birgi - Ulu Cami

Birgi

Birgi - Fatih Mehmet Caddesi

Birgi Sofrası

Töngül Pidesi

Tokoğlu Fırını


Bölgedeki son günümüzde biraz daha Birgi sokaklarında dolaşıp havalimanına gitmenden önce Lucien Arkas Bağları’na uğruyoruz. Burada ister şarap tadımı yapabilir ister La Mahzen adlı restoranında yemek yiyebilirsiniz.

Lucien Arkas Bağları

La Mahzen


Bu molanın ardından güzel Ege’ye bu seferlik veda ediyoruz.

17 Nisan 2019 Çarşamba

İZNİK & GÖLYAZI


Aynı adlı gölün kenarında kurulmuş İznik, İstanbul’a sadece 2 saatlik uzaklıkta tarihi bir yerleşim yeri. Bizim daha çok Osmanlılar döneminde 14.yüzyıl ortalarından 17. Yüzyılın sonlarına değin bölgede üretilen çinisiyle tanıdığımız İznik’in geçmişi, aslında tarihten önceki çağlara dayanıyor.

İznik Gölü

İznik

İznik’te görülecek tarihi yapılar arasında minaresinden ismini alan Yeşil Cami, Ayasofya Kilisesi, bizim gittiğimiz dönemde restorasyonu yapılan İznik Müzesi, hamam kalıntıları, gölün içinde bir kalıntı olarak geçmişten bizi selamlayan Bazilika sayılabilir.  İznik’te pek çok çini/seramik atölyesi de mevcut. Mutlaka bunlara uğrayıp birbirinden zevkli eserler arasında zaman geçirin. Bu sanata gönül vermiş esnaf ve sanatkarlarla sohbet edin derim. Nilüfer Hatun Çiniciler Çarşısı’nda hem kahvenizi içebilir, hem de çini/seramik/hediyelik eşyal satan dükkanlara göz atabilirsiniz.

İznik

İznik

Ayasofya

Ayasofya

İznik

İznik

Nilüfer Hatun Çiniciler Çarşısı

Yeşil Cami


İznik Gölü’nde gün batımı da ayrı bir güzel oluyormuş. Biz gittiğimizde havanın yağışlı olması dolayısıyla gün batımını tam anlamıyla göremedik ama gün batarken göl manzarasını izlemenin tadına da doyamadık.

Nihat'ın Yeri

İznik Gölü


İznik’te ne yenir derseniz, göl kenarındaki Nihat Usta’nın yerinde göl balıklarının tadına bakın derim. Bir de merkezde Saat Kulesine çok yakın bir noktada yer alan Köfteci Yusuf’un köftesinin tadına bakın. Hatta kalabalık bir grupsanız kiloyla köfte yaptırın kendinize.

İznik’ten sonra dönüş yolunda durağımız, Apolyont olarak da bilinen Uluabat Gölü’nün kenarındaki yerleşim yeri Gölyazı oluyor. Burada manda sütünden yapılan dondurmanın tadına bakabilir, kasabayla özdeşleşmiş “Ağlayan Çınar”ı görebilirsiniz. Her Anadolu kasabasında olduğu gibi yerel ürünler satan pek çok tezgah sizi kasabanın girişinden itibaren merkeze ulaşana kadar yol boyunca karşılıyor olacak…

Gölyazı

Ağlayan Çınar

Uluabat Gölü

Gölyazı


ADIYAMAN


Adıyaman denilince akla ilk gelen yer Nemrut. Toroslar ve Fırat Nehri arasında kalan bölgede kurulan Kommagene Uygarlığı, tarihte pek çok medeniyete ilham vermiş. Günümüzde ise Nemrut dağının 2150 metrelik zirvesinden turistleri selamlayan Kommagene krallarının taştan heykelleri bölgenin en turistik noktalarından biri.

Nemrut’a ulaşmak için İstanbul’dan 1.5 saatlik bir uçak yolculuğu ile Adıyaman havalimanına ulaşıyor ve buradan Kahta’ya geçiyoruz. Fırat Nehri’nin kuzeybatı ucunda kurulmuş Kahta, Nemrut Milli Parkı’nın 10 km. güneyinde yer alıyor. Kahta’dan Nemrut’a çıkarken sırasıyla Karakuş Tümülüsü, Cendere Köprüsü, Arsemia’ya uğruyoruz.


Karakuş Tümülüsü

Karakuş Tümülüsü

Cendere Köprüsü

Arsemia

Arsemia


Nemrut’a vardığımızda ise aylardan Nisan olmasına rağmen önce yağmurla başlayan sonra kara çeviren bir yağış ve yolun iki yanında yüksekliği 2 metreyi bulan bir kar duvarı karşılıyor bizi. Buna rağmen Nemrut Dağı’na çıkıp günü batırmaya niyetlensek de yarı yoldan geri dönmek zorunda kalıyoruz. Nemrut’a çıkmak için belli bir yere kadar araçla çıkıyor, sonrasında tahta/taşalı döşeli bir patikayı takip ederek zirveye çıkmak gerekiyor. Ancak biz gittiğimizde bu yol da karlar altında kaldığından nereye gittiğimizi tam bilmeden bir süre tırmanmamıza rağmen kar yağışının da başlaması ve inişi de düşünerek geri dönmek zorunda kalıyor ve Kommagene krallarının kar altındaki heykellerinin fotoğraflarını görmekle yetiniyoruz. Bir dahaki sefere gün doğumunu ya da batımını izlemek için gelmeyi ümit ederek Nemrut’a veda ediyoruz.

Nemrut'a doğru...

Nemrut


Bu bölgede görülmesi gereken diğer önemli bir yer de Kommagene Uygarlığı’nınen büyük şehirlerinden biri olan Perre Antik Kenti’nde bulunan nekropol alanları ve taban mozaikleri…

Perre

Perre

Adıyaman’dan başladığımız turumuza ertesi gün Gaziantep’e doğru devam ediyoruz.

15 Nisan 2019 Pazartesi

GAZİANTEP ve Civarı


Gaziantep benim için defalarca iş için gittiğim ve iş sebebiyle kebapçıları ve iş yerimin dışında pek bir yerini göremediğim bir yerdi. Belki de onlarca kez yolumun düştüğü şehri gezip tanımak bu sefere kısmet oldu.

Bu kez uçakla gelmek yerine Adıyaman’dan yola çıkarak kara yoluyla Gaziantep’e ulaştık. Yol üzerinde sırasıyla Fırat Nehri üzerindeki Atatürk Barajı, dillere destan Halfeti ve Birecik durak noktalarımız oldu.

Kuşbakışı Atatürk Barajı


Atatürk Barajı, oldukça geniş bir alanda ve uçaktan Adıyaman Havalimanına inerken harika görüntüler veriyor. Bu görüntülerden sonra Atatürk Barajı seyir terasından baraj gölüne uğradık. Sonrasında Urfa’ya doğru ilerleyerek şehrin siyah gülleriyle ünlü kasabası Halfeti’ye ulaştık. “Yavaş Şehir – Citta Slow” Halfeti, bir güneydoğu kasabasından ziyade bir sahil kasabasındaymış izlenimi veriyor insana. Şanlıurfa’nın yaklaşık 100 km. batısındaki Halfeti’nin bir bölümü sular altına kalmış. Sulara gömülen kasabanın sadece minareleri görünen camileri gerçek üstü bir görünüm veriyor. Fırat’ın doğu yakasında kurulan Halfeti’nin yanı başında Birecik ve buranın hemen karşısında da Gaziantep var. Halfeti’nin batık şehrine merkezdeki teknelerle ulaşılıyor. Teknelerle batık şehir dışında Rumkale’yi de görüyoruz. Hz.İsa’nın havarilerinin Rumkale’deki bir mağarada İncil’in nüshalarını çoğalttığı söyleniyor. Biz de bu teknelerle çok zevkli bir yolculuk yapıyor ve geri dönüp Birecik’e doğru yolumuza devam ediyoruz. Birecik’te Fırat Nehri kıyısındaki restoranlardan biri olan Gül Baba’da yörenin meşhur patlıcan kebabının tadına bakıyoruz. Birecik’in başka bir özelliği de kelaynak kuşları. Kelaynak kuşları, sadece Mısır’daki Nil Vadisi’ni ve Halfeti-Birecik hattını severmiş. Bugün koruma altına alınan kelaynaklar için yapılmış güzel bir müze ve koruma alanı da var Birecik’te ve bölgeye yolunuz düşerse mutlaka uğrayın derim. Bu molalardan sonra Adıyaman’dan başladığımız yolculuğumuza Gaziantep’e doru devam ediyoruz.

Halfeti

Halfeti

Halfeti

Patlıcan Kebabı

Kelaynak Koruma Alanı

Kelaynaklar

Zeugma Antik Kenti’nin orijinal yerini de görmek için durakladıktan sonra akşam saatlerinde Gaziantep’e varıyoruz. Şehri gezmek için tek günümüz var. Bu günün en önemli bölümünü de bir gün önce kurulduğu yeri gördüğümüz ve adını bir bölümü sular altında kalmış Zeugma Antik Kenti’nden alan ve kanımca Türkiye’nin en önemli müzelerinden biri olan Zeugma Müzesi’ni görmeye ayırıyoruz. Bu müze gerçekten çok etkileyici ve görülmesi gereken bir yer. Burası, Zeugma Antik Kenti’nin şimdilerde sular altında kalan bölümünden çıkarılan mozaik ve arkeolojik eserlerin sergilendiği bir müze olmasının yanı sıra “Anadolu’nun Mona Lisa”sı olarak da bilinen “Çingene Kızı” mozaiğinin de sergilendiği müze… Müzeye giriş 20 TL ve müzekart geçerli.

Zeugma

Zeugma

Zeugma Müzesi

Zeugma Müzesi

Çingene Kızı


Gaziantep’in bir başka önemli özelliği de Kurtuluş Savaşı yıllarında Fransız işgaline karşı verdiği mücadele. Hatta adının başındaki “Gazi” ünvanı da bu kahramanlıklara ithafen verilmiş. Bu kahramanlıkları anlatan Milli Mücadele Müzesi de şehirde görülmesi/gezilmesi gereken noktalardan bir diğeri. Ayrıca eskiden su kaynağı ve banyo olarak kullanılan Kastel de hemen Milli Mücadele Müzesinin arkasında yer alıyor.

Milli Mücadele Müzesi

Milli Mücadele Müzesi

Milli Mücadele Müzesi

Gelelim Kale’nin hemen yanı başındaki eski şehir bölümüne… Antik çağda Dolike olarak bilinen Gaziantep, dünyanın en eski yerleşim yerlerinden biriymiş ve Kommagene’den Bizans’a dek pek çok uygarlığa ev sahipliği yapmış. 11. Yüzyıldan itibaren de Türk hakimiyetine girmiş.

Kalenin yakınındaki eski şehir de daha tarihi evlerin yer aldığı, Kürkçü Han, Tuz Hanı, Mecidiye Hanı, Şıra Han, Bakırcılar Çarşısı gibi pek çok tarihi bölüme ev sahipliği yapıyor. Bu bölgede Bakırcılar Çarşısını geçerek ulaştığınız noktada karşınıza bir Gaziantep klasiği olan Tahmis Kahvesi çıkıyor. Hemen buranın ardında da bir Mevlevihane var. İkisine de uğramanızı tavsiye ederim.

Çarşı

Mevlevihane

Tahmis Kahvesi

Tahmis Kahvesi
 
Tahmis Kahvesi


Çarşı


Gaziantep deyince yemeğe, kebaba dem vurmadan yazıyı bitirmek olmaz. Gaziantep’de eskiden beri bilinen ve hem kebapları hem de tatlılarıyla meşhur İmam Çağdaş, Kalealtı bölgesinde yer alıyor. Ancak kanımca burası şimdilerde fazlaca turistik bir hal almış. Ayrıca merkezde yer alan BayazHan yine yemeklerinden memnun kalacağımız son dönemin en uğrak noktalarından biri. Ne yazık ki kebap dışında yöresel yemek yiyebileceğimiz pek bir restorana gitme fırsatımız olmadı ama merkez bölgede yer alan Aşina lezzetli yöresel yemekler yapan bir yermiş. Son olarak namını önceden duyduğum ve kahvaltısı ve katmeriyle ün yapmış Orkide Pastanesi’ne de gitme fırsatı yakaladık. Kahvaltı olmasa da katmerini tattık. Ancak bu mekan hakkında ne yazık ki olumlu bir şeyler söylemem mümkün değil. Buradan restoranlarla ilgili olumlu/olumsuz çok fazla yazmayı tercih etmiyorum genelde. Ancak burası için kısaca şöyle bir yorum yapmakla yetineyim. Katmerinin tadı ne kadar güzelse, hizmeti, insana saygısı, müşteriye yaklaşımı da bir o kadar kötü. Tat ve hizmet tamamen ters orantılı yani. Yine de gidip kendim deneyimlemek isterim derseniz, kolay gelsin derim😊

Bayazhan

Bayazhan