Venedik, yıllardır
gitmeyi istediğim ama hep çok romantik olduğu söylendiği için mutlaka
sevgiliyle gidilmesi gereken bir şehir diye düşündüğüm bir yerdi. Artık
ertelemenin faydası yok dedim ve gitmeye karar verdim hazır Schengen vizemi de
yeniden almışken:) Venedik’in havasında bir romantizm olduğu kesin ama o kadar turistik bir yer ki
kalabalıktan dolayı pek de romantik takılmak mümkün değil bence. Venedik nasıl bir
yer derseniz; kanallar, karnaval
maskeleri, leziz dondurma, pizza & makarna, sanat ve dar sokaklar şehri
şeklinde özetlenebilir.
|
Şehrin sembolü masklar... |
|
Nefis şekerlemeler... |
|
Renk renk bezeler... |
|
Venedik'e girerken... |
Uçak havalimanına
inerken kendinizi suya iner gibi hissediyorsunuz ve diğer havalimanlarından
farklı olarak şehir merkezine sadece kara ve tren yoluyla değil aynı zamanda su
yoluyla da bağlanmış durumda . Elinizde bavulunuz, çeke çeke yaklaşık 10
dakikalık bir yolla vaporetto denen
teknelerin sizi merkeze taşıdığı küçük limana ulaşıyorsunuz. Burada, turuncu,
kırmızı ve mavi hat olmak üzere şehrin muhtelif yerlerine giden vaporetto’lara biniyor ve otelinizin
yerine göre uygun olan bir yerde iniyorsunuz. Bu servisin ücreti ise tek yön
giderseniz 15 Euro, ama biletinizi gidiş-dönüş alırsanız 27 Euro. Deniz ve
kanal yoluna alternatif olarak daha pahalı ama bazı oteller için daha konforlu
olabilecek deniz taksilerini ya da havalimanından Piazzale Roma’ya giden otobüsü ya da yine buranın çok yakınına
giden tren yolunu tercih edebilirsiniz. Ama unutmayın ki, bu iki yolla
giderseniz şehrin kuzeyine gitmiş olacaksınız ve güneye yani San Marco’ya gitmek için elinizde bavul
şehri boydan boya yürümek ya da tekrar deniz taksi ya da Venedik’in otobüsü
olarak niteleyebileceğim teknelere binmek durumunda kalacaksınız.
|
Havaalanı Limanı |
Biz şanslıydık ve
otelimiz mavi ve kırmızı hattın son durağı olan San Marco’ya 5 dakikalık yürüme
mesafesindeydi. O yüzden 1 saat 10 dakikalık bir deniz yolculuğu sonrasında
sırasıyla Murano ve Lido’ya uğrayarak kırmızı hatla San Marco durağına ulaştık.
Otelimize yerleştikten sonra artık şehri gezmeye hazırdık.
|
Şehre gidiş yolu |
Venedik’te, Lido, Murano, Burano ve Torcello adalarının dışında 6 bölüm
(ilçe) mevcut. Bunlar şehrin merkezi sayılan San Marco, daha güneydeki Dorsoduro,
San Marco’nun kuzeyindeki San Polo ve
Santa Croce, doğuda Castello ve en kuzeydeki Cannaregio.
Venedik’i
hakkıyla gezmek için mutkala uzun yürüyüşler yapmaya hazır olmak gerek çünkü
şehri görmenin ve dar sokaklarına girebilmenin en iyi yolu bu:) İlk günümüzde herkesin yaptığı gibi
öncelikle San Marco meydanına gittik. Gerçekten çok büyüleyici bir meydan
olduğunu söylemeliyim. Bu Meydan San
Marco Basilica’sı , Palazzo Ducale,
Museo Correr, Procuratie Nuove, Procuratie
Vecchie ile çevrelenmiş durumda. Basilica ve Saray’ın dışındaki bölümlerde
sütunların üstündeki binaların alt tarafında, bir pasaj şeklinde sıralanan kafeler,
restoranlar ve hediyelik eşya satan dükkanlar var. Yine bu
meydanda 98 metrelik gözetleme kulesi ve basilikanın diğer tarafında da saat
kulesi görülmesi gereken yerler arasında:) Basilika’nın içini görmek isterseniz
özellikle yaz aylarında her daim uzun kuyruklar var, ya yürüyüş turu alarak kuyruk beklemeden gezebilir ya da akşam kapanmasına yakın bir saatte
giderek kuyruk beklemeden gezebilirsiniz. Basilika’nın içi başka şehirlerde de
gördüğüm kiliselerden pek farklı değildi açıkçası ve çok kalabalık olduğu için
pek fazla zevk alarak gezmek mümkün olmuyor. Bir de etinden sütünden
faydalanmak için olsa gerek içerde de her bölüm için ayrı para almayı gelenek
haline getirmişler:) Basilika’nın 4 büyük giriş kapısının birinin üstündeki Osmanlıları anlatan resimlerin
de çok ilgimi çektiğini söylemeliyim.
|
San Marco Gözetleme Kulesi |
|
Basilika Kapısındaki Resim |
|
Gece San Marco Meydanı |
|
San Marco'yu çevreleyen pasaj |
San Marco’daki
ziyaretten sonra şehrin dar sokaklarında yol alarak Büyük Kanal’daki üç
köprüden en büyüğü ve en ünlüsü olan Rialto
Köprüsü’nden geçtik ve kendimizi San
Polo Bölgesi’nde bulduk. Öğleden sonra otelimize dönüp biraz dinlendikten
sonra soluğu bu kez Castello
Bölgesi’nde aldık. Akşam yemeğimizi de buradaki bir restoranda yedik.
Venedik’te her sokakta pizza ve makarna yiyebileceğiniz restoranlar yani trattoria’lar mevcut. Ama gerçek Venedik
yemeği yemek isterseniz otelimizdeki görevlinin önerdiği 1537’den beri hizmet
verdiği söylenen Trattoria Antico Calice’yi
tavsiye edebilirim. Burası, merkezde Rialto
Köprüsü’ne çok yakın bir yerde Disney Store’un hemen yanındaki dar bir
sokakta...Pizza ve makarna dışında bir de dondurma sıcak havanın da etkisiyle
çok tüketilen bir şey Venedik’te...Gerçi, sütlü değil de daha meyveli ve bazen
de kremalı bir kıvamı var buradaki dondurmanın. Özellikle Gelateria Ca D’oro ve Antica
Gelateria del Corso’yu tavsiye ederim.
|
Rialto Köprüsünden manzara |
|
Rialto Köprüsü'nden Büyük Kanal |
|
Venedik Kanalları |
|
Ca D'oro (Golden House) |
Ertesi gün, önce
şehrin Cannaregio Bölgesi’nden
geçerek Murano Adasına en yakın durak olan Fondamenta
Nove istasyonundan Murano Adasına tekne ile geçtik. Tekne
Venedik’te çok sık kullanılan toplu taşıma aracı ve tek seferlik, 12 saatlik,
günlük veya birkaç günlük bilet alarak bu teknelerle istediğiniz yere seyahat
edebiliyorsunuz. Yalnız, bazı saatlerde bizim belediye otobüslerini aratmayacak
derecede kalabalık.
|
Dar kanallar |
|
Bir Ebru Dükkanı |
|
Venedik Sokakları |
|
Evler genelde kiremit renginde... |
|
Kanallar |
Öğleden sonra ise
yine Cannaregio Bölgesi’nden geçerek
Venedik’teki Yahudi Mahallesi’ne yani Guglie’ye gittik. Guglie, 16. Yüzyılda yapılmış ve
önceleri geceleri kilitlenirmiş. Yeni gettoda sinagoglar önceden olan binaların
üzerine kurulmuş ve dışardan ayırt edilmesi hayli güç. Buradan, önce Guglie Köprüsü’nden sonra da Grand
Canal’daki ikinci köprüden geçerek Santa Croce Bölgesi’ne doğru yürüdük. Burada eskiden Osmanlıların şehri ziyaret
ettiklerinde konakladıkları için isminde Türk olan şimdiki Doğal Tarih
Müzesi’ni gördük. Nasıl karayollarında arabalar için belli aralıklarla yol
işaretleri konulursa, Venedik’te de yayalar için sokaklara, takip ederek bütün
merkezi yerlere rahatça ulaşabileceğiniz yol tabelaları konmuş. Bunlar
sayesinde şehrin labirent sokakları ve geçitlerinden kaybolmadan yol almak
mümkün oluyor. Biz de bu işeretleri takip ederek önce San Marco Meydanı’na, sonra da otelimize ulaştık.
|
Guglie'de çocuklar |
|
Guglie |
|
Guglie |
Venedik’teki son
gecemizde yemek sonrası şimşekler çakmaya başladı. Gerçi San Marco meydanında gün boyu kısmen devam eden canlı müzik
dinletilerini bir kafeye oturarak dinlemeye niyetliydik ama başlayan yağmur, herkes gibi bizi de otelimize dönmek zorunda bıraktı... San Marco’daki bu canlı
klasik müzik konserleri bir harika...
|
Dar Sokaklar |
Son günümüzde
rotamızı ilk olarak eski tersanenin ve Venedik Bienalinin bulunduğu Arsenal’e doğru çevirdik. Burası Castello Bölgesi’nde ve turistten çok yerli
halkın yaşadığı daha şirin bir bölge. Dar sokaklarında binalar
arasında asılmış çamaşırlar bana Beyoğlu’nun arka sokaklarını hatırlattı. Bu
bölgede 2 büyük park var.
|
Castello Sokakları |
|
Arsenal |
|
Castello'da Sokaklar |
Buradan da yürüyerek
tekrar merkeze ve oradan da tekrar Alilaguna (anlamı Gölün Kanatları) deniz
servisini kullanarak bu kez mavi hatla havalimanına ulaştık.
Venedik’i geride
bıraktığımda sokaklarında yürürken karşınıza çıkıveren resim galerileri ve San
Marco Meydanı’ndan yükselen klasik müziğin sesi hep kulağımdaydı. Bir de tabi
labirent gibi bir geçitten geçiverince karşınıza çıkan kocaman bir meydan ya da
bir bina bu şehri ilginç ve güzel yapan. Eskiye o kadar sahip çıkılmış ki
şehirdeki onca sıcağa reğmen ne bir klima görüyorsunuz dışarda ne de uydu
anteni...Panjurlar bile hep aynı çeşit. Galiba bizi batıdan ayıran da bu fark
işte. Onlar, yıllarca öncesinde başlamışlar sanata ve eğitime yatırım yapmaya
ve içlerine işlemiş olduğundan geçmişlerine sahip çıkıyorlar, biz ise ne yazık
ki farklıyız bu konuda, eğreti kalıyoruz
sanki...
Çok derin bir tarih var bu şehirde.
YanıtlaSilBu seferki gezi notları resimlerle süslü olduğundan çok daha çarpıcı ve güzel gözüküyor kaleminize sağlık :)
YanıtlaSilTeşekkürler Esra, emeğine sağlık.
YanıtlaSil