Alsace Bölgesinin de başkenti olan Strasbourg, aynı zamanda Avrupa Konseyi, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi ve Avrupa Parlamentosu’nu da barındırdığından Avrupa’nın başkenti
ünvanını da taşıyor. Türkiye’den direkt uçak seferi olmadığından, çoğunluğu Almanya’da yer alan çevre havalimanlarını
kullanarak, buraya tren ile ulaşmak en pratik yol.
|
Ill ve Strasbourg |
Biz de böyle yapıyoruz ve konakladığımız Baden Baden’dan
tren ile Offenburg’dan aktarma yaparak 1.5 saatte Strasbourg’a ulaşıyor ve bu
yolculuk için kişi başı 26 Euro ödüyoruz. Ancak, Baden Baden ile Strasbourg arası mesafe
aslında 60 km. Bu sebeple aktarma
aralığı daha az bir tren seferiyle 1 saatte ulaşmak mümkün olduğu gibi Baden
Baden/Karlsruhe havalimanından Strasbourg’a belli saatlerde kalkan birkaç
otobüs seferi ile kısa bir sürede ulaşmak da mümkün.
|
Strasbourg Tren Garı |
|
Strasbourg Tren Garı |
Strasbourg Tren Garı,
şehir merkezine oldukça yakın bir noktada ve Avrupa’nın en modern ve büyük
istasyonlarından biri. İstasyonun tam karşısındaki Rue du Maire Kuss Caddesi ve devamındaki Rue du 22 Novembre’den geçerek Strasbourg’un en önemli meydanı Place Kleber’e ulaşıyoruz. Strasbourg
aynı zamanda Avrupa’da Noel’in başkenti olarak da biliniyormuş. Biz de
gittiğimiz dönem itibariyle hem Kleber Meydanı’ndaki
hem de şehrin dört bir tarafındaki rengarenk süslemelere bayılıyoruz. Strasburg’a
neden Noel başkenti dendiğinin en iyi göstergesi bu süslemeler, şehir kocaman
bir hediye paketi gibi görünüyor gözümüze:)
|
Kleber Meydanı |
|
Süslemeler.. |
|
Sokaklar |
Kleber Meydanı’nın
güney ucundaki çam ağacını arkanıza aldığınızda önünüze çıkan Rue des Grandes Arcades büyük bir
alışveriş caddesi. Yine bu yolu sağa doğru devam ederek solumuzdaki ilk sokak (Rue des Dominicains)tan ilerlediğimizde
karşımıza Eglise du Temple Neuf
çıkıyor. Bu kilisenin yanında da Place du Temple Neuf adında küçücük başka bir meydan var.
|
Eglise du Temple Neuf |
|
Place du Temple Nuef |
Biraz daha ilerlediğimizde ise Strasburg’un en bilinen
yapısı Notre Dame Katedrali’nin ismini
verdiği Place de la Cathedrale’e
geliyoruz. Bu meydanda hemen ilginizi çekecek diğer bir yer de, ahşap yapısıyla
bir Alsace klasiği olan Maison Kammerzell
(yani Kammerzell Evi). Bu meydan aynı zamanda en büyük Noel pazarlarından
birine de ev sahipliği yapıyor. Bu meydana bakan tüm binalardaki süslemelerin
muhteşem olduğunu söylemeden geçemeyeceğim.
|
Maison Kammerzell |
|
Place de la Cathedrale |
Hemen Katedralin arkasındaki Palais Rohan (Rohan Sarayı), Strasburg’daki en önemli yapılardan
biri. Yanıbaşında da Batorama denilen
ve şehri çevreleyen Ill Nehri üzerinde 1 saatlik bir tur atmak için harika bir
alternatif olan tekneler kalkıyor. Ill
nehri, Rhone Nehri’nin kollarından
biri ve Strasbourg’un merkezi Ill’ıin
çevrelediği bir adacıktan oluşuyor aslında. Dolayısıyla tekne turu buranın
olmazsa olmazı. Bu teknelerin bilet kuyruğu oldukça uzun, kredi kartı ve nakit
için ayrı gişeler mevcut. Biz de yarım saat kuyrukta bekleyerek 45 dakika
sonraki tekne turuna bilet alabiliyoruz. Bilet ücreti 12.50 Euro. Şehrin yaya olarak ulaşamayacağınız
noktalarını da rahat bir şekilde görmenizi sağladığı için kesinlikle bu turu
almanızı tavsiye ederim.
|
Palais Rohan |
|
Batorama Gişesi |
|
İskele |
Batorama turu,
öncelikle Alsace’ın sembollerinden biri Petite
France’dan başlıyor. Buraya girerken
ve çıkarken 2 seviye havuzundan geçiliyor. Bu havuzların dolup boşalmasını
seyretmek karadakiler için vazgeçilmez bir aksiyon olmuş; onlar bizi, biz
onları seyrediyoruz:)
Petite France’da yer alan Vauban Barajı’nı
da gördükten sonra kuzeye, yani şehrin daha yeni bölümüne doğru ilerliyor
teknemiz ve Avrupa Parlamentosu Binası’nı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ni
görüyoruz.
|
Petite France |
|
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi |
|
Avrupa Parlamentosu |
Turumuzun sonunda bir kez de Petite France’ı karadan görmek için yürüyerek sokakları arasında
dolaşıyoruz. Strasbourg’da mutlaka görülmesi gereken yerlerin başında geliyor
burası ve harika fotoğraflar veriyor bize.
|
Petite France |
|
Petite France |
|
Petite France |
|
Petite France |
Sonraki durağımız ise matbaayı bulan Gutenberg’den ismini
alan Place Gutenberg oluyor. Meydanın
tam ortasına kurulmuş masmavi bir ağaç karşılıyor bizi. Hem açlığımızı gidermek
hem de biraz dinlenmek için meydandaki Au Gutenberg adlı restoranda yemeğimizi
yiyor ve oldukça memnun ayrılıyoruz.
|
Place Gutenberg |
|
Place Gutenberg |
Vakit hayli ilerlediğinden dönüş trenimize yetişmek için
sona bıraktığımız şehrin kuzeybatısındaki Broglie
Meydanı’na da uğrayarak dönüşe geçiyoruz. Broglie
Meydanı ince uzun bir meydan ve aynı zamanda Hotel de Ville (yani Belediye
Binası)da bu meydanda yer alıyor.
|
Hotel de Ville |
Uzun bir günün sonunda dönüş trenimize bindiğimizde tadı
damağımızda kalıyor bu güzel şehrin. Aslında küçük bir şehir olmasına rağmen
nasıl da albenili bir hale getirilmiş olduğunu görmek şaşırtıyor bizi ve yaşadığı
savaşlara rağmen eskiye uygun inşa edildiği için de tarihi yapısından birşey
kaybettirilmemiş olmasına hayranlık duyuyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder