Belçika’nın başkenti Brüksel, aynı zamanda Avrupa Birliği’nin de
merkezi olarak biliniyor. Ülkede anadili Flamanca yanında, ikinci dil olarak
başkent Brüksel’in de olduğu bölümde Fransızca ve ufak bir bölümünde de Almanca
konuşuluyormuş. Buraya, Istanbul’dan 3
saatlik bir yolculukla çok rahat bir şekilde ulaşmak mümkün. Brüksel Havalimanından şehre ulaşım için taksi
dışında otobüs ve tren alternatifleri mevcut. Hemen havalimanının -1 katında
yer alan metro istasyonundan her 15 dakikada bir kalkan trenlerle 20 dakikada
Brüksel’in merkezindeki 3 tren istasyonundan kuzey (Gare du Nord) veya merkezdeki (Gare Centrale) istasyonlara ulaşım
mümkün. Tren yolculuğu için tek yön 8.60
Euro ödeniyor. Otobüs ile gelmek isterseniz de şehir merkezinin biraz kuzeyinde
yer alan Kuzey Garı’na (Gare du Nord) ulaşıyorsunuz. Buradan şehir merkezine
giden metro hattı yokmuş ancak 3 ve 4 numaralı tramvay hatlarıyla merkeze
ulaşılıyormuş. Taksi alternatifini de kullanmak isterseniz yaklaşık 30 Euro
gibi bir bedel ödeniyormuş.
|
Grand Place |
Biz de otelimiz şehrin kalbi kabul edilen Grand Place (ya da Flamanca olarak Grote
Markt)’a ve dolayısıyla Gare Centrale’ye
yakın olduğundan tren alternatifini seçiyoruz. Her zaman olduğu gibi eşyalarımızı
otelimize bırakır bırakmaz da Brüksel’i tanımak üzere yollara düşüyoruz.
|
Grand Place |
|
Grand Place |
İlk durağımız, otelimizin bulunduğu Place St-Jean Meydanı’na bir
sokak uzaklıktaki Grote Markt (Grand Place) oluyor. Buradaki binalar
gerçekten görülmeye değer. Yaldızlı ve ihtişamlı yapılarıyla Avrupa’da en
etkilendiğim meydanlardan biri olduğunu söyleyebilirim. Burada yer alan en
önemli yapılar ise Belediye Binası ve Müze’ye ev sahipliği yapan Broodhuis (Ekmek Binası). Gündüzü ayrı
güzel, gecesi ayrı güzel olan bu meydan Brüksel'in olmazsa olmazlarından.
|
Grand Place |
Bu meydanın çok yakınında yer alan ve Brüksel’deki pek çok
pasajdan belki de en bilineni Galleries
Royal St-Hubert de içinde yer alan gurme çikolata mağazaları, kafeler ve tasarım
mağazalarının yanısıra klasik görüntüsüyle hayran kaldığım yapılardan biri
oldu.
|
Galleries Royal St.Hubert |
|
Galleries Royal St.Hubert |
Brüksel’in eski şehir merkezi, beşkenara benzeyen yaklaşık 1
km. çapında bir bölge. Bu bölgede görülmesi gereken yerler arasında Grand Place’ın yanısıra Manneken Pis olarak bilinen 60cm. boyundaki
İşeyen Çocuk Heykeli’ni, Borsa Binası’nı, Michael
& St. Gudula Katedrali’ni, Mont
des ArtsTepesi’ni, Royal Place
(Kraliyet Sarayı)’nı, Anspach Caddesi
ile başka bir alışveriş caddesi ve aynı zamanda yaya yolu olan Rue Neuve’ü , St-Catherine Meydanı ve
Klilisesi’ni, Notre Dame Kilisesi’nin
iki tarafında yer alan Place Petite Sablon
& Place Grand Sablon Meydan’larını
ve St-Gery’i sayabiliriz. Hazır yeri gelmişken, Manneken
Pis Heykeli’nin Brüksel’in sembolü olmasından yola çıkarak bu heykelin bir
de kadın versiyonu yapılmış. Jeanneke
Pis denilen bu heykel de yine merkezde yer alan turistik bir nokta.
|
Katedral |
|
Anspach Caddesi |
|
Petite Sablon |
|
Mont des Arts |
|
Manneken Pis |
|
Borsa Binası |
|
Adalet Sarayı |
|
St. Gery |
Brüksel’in merkezini keşfetmek yaya olarak çok rahat ancak
şehir merkezinin dışında kalan noktalara ulaşmak için toplu taşıma ya da birçok
şehirde yer alan hop-on, hop-off denilen kırmızı otobüsleriyle hizmet veren
Sightseeing Turlarından faydalanmak yerinde bir tercih olabilir. Turistik
otobüs olarak niteleyebileceğim bu turların güney ve kuzey olmak üzere iki ayrı
hattı mevcut ve günlük ve(ya) 2 günlük alınan biletlerle, şehrin güneyinde yer
alan Avrupa Birliği Binalarının yer aldığı bölüm ile Brüksel’in marka
mağazalarının yer aldığı Louise
Caddesi ve Brüksel’in önemli parklarından biri Cinquantenaire, kuzeydeki rotasıyla da 1958 yılında Brüksel’de
gerçekleşen Expo için inşa edilen Atomium
ile hemen buranın yanında yer alan Mini
Europe’a ulaşılıyor. Bu turun 24 saatlik ücreti 25 Euro, 48 saatlik ücreti
ise 30 Euro. Ancak kış aylarında hem servis sayısı azaldığından hem de hava
erken kararıp seferler erken bittiğinden Hop-on Hop-off turları mantıklı bir
tercih olmayabilir.
|
Atomium |
|
Avrupa Komisyonu |
Atomium, demir atomunun 165 milyar kez büyütülmüş halini
tasvir ediyor. Mini Europe ise Avrupa’nın en bilinen minyatür parklarından biri
ve burada yer alan tüm eserler, 1:25 ölçekle hazırlanmış.
Şehrin kuzeyinde Atomium’a yakın bir bölgede yer alan
ve şu an Kraliyet ailesinin yaşadığı Palais
Royal de Laeken aynı zamanda geniş bir park alanına da sahip. Ancak burası ziyarete
açık bir Saray değil. Şehrin merkezindeki Palais
Royal’da ise kraliyet ailesi yaşamıyor ve burası yaz aylarında turistlerin
ve halkın ziyaretine açılıyormuş.
|
Palais Royal de Laeken |
|
Palais Royal |
Brüksel aynı zamanda müzeleriyle de ünlü bir şehir. Şehirde
pek çok müzeden en bilinenleri, Art Nouveau’nun
önemli temsilcilerinden Victor Horta’nın yaşadığı dönemde evi de olan Horta Müzesi, Müzik Enstrümanları
Müzesi, Karikatür Müzesi ve Belçika Kraliyet Güzel Sanatlar Müzesi. Art
Nouveau (Yeni Sanat) akımına ait eserleri ve ilginç mimarili evi birarada
göreceğiniz Horta Müzesi şehir
merkezinin güneyinde yer alıyor ve buraya metro veya tramvayla ulaşım mümkün.
Müzeye giriş 10 Euro ve kış aylarında 14:00- 17:30 saatleri arasında ziyaret
edilebiliyor. Bunun dışında ilginç mimarisi ile çok hoşumuza giden başka bir
müze de Müzik Enstrümanları Müzesi oldu. Burası da şehrin merkezinde Mont des Arts’ın hemen yanıbaşında yer
alıyor. Müzenin en üst katında harika manzaralı bir de kafe var. Müzeyi
gezemeseniz bile bu kafede oturup hem manzaranın tadını çıkarıp hem de zevkle
birşeyler atıştırabilirsiniz.
|
Müzik Enstrümanları Müzesi |
|
Müzenin kafesinden Brüksel manzarası... |
Hazır konu yemekten açılmışken, Brüksel’e gelince tadına
bakmadan dönmemeniz gereken yiyeceklerden bahsedeyim. Brüksel’in en bilinen
tatları her köşe başı rastlayacağınız patates kızartması, waffle ve çok fazla
çeşidini görebileceğiniz bira. Ayrıca, bir şubesi Paris’te de bulunan ve Grand Place’ın hemen yanıbaşında
karşılıklı dükkanları bulunan Chez Leon’da
ya da Aux Armes de Bruxelles’de midyenin tadına mutlaka bakmalısınız. Midyeler
klasik olarak tereyağlı, kereviz soslu bir suda hazırlanıyor ve çorba şeklinde
servis ediliyor ama bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine tattığım gratine midyeleri daha çok beğendiğimi
söylemeliyim. Patates kızartması için şehrin hemen göbeğinde Manneken Pis’in yakınındaki Manneken Frites en bilinenlerden biri.
Bunun yanında şehir merkezinin güneydoğusunda Cinquantenaire Park’a yakın Place
Jourdan’da yer alan Chez Antoine’ın
da patatesleri lezzetliymiş. Ayrıca yine
Place St-Jean’daki Papy Frites’ında patates kızartmaları
denemeye değer ve günün her saati dolup taşıyor. Waffle konusuna gelince, yine Place St-Jean’daki Gaufre
de Bruxelles şehrin en bilinen waffle mekanlarından biri, aynı zamanda
kahvaltısını da deneyebilirsiniz. Yalnız Brüksel’deki waffle’lar bizim alışık
olduğumuzdan daha yumuşak ve kalın ve genelde üzerine krema konularak servis
ediliyor. Ayrıca sabah kahvaltısı ve
kahve içmek için Galleries Royal St-Hubert içindeki MoCafe’yi tavsiye edebilirim. Ayak üstü balık ürünleri tatmak için
de Place St-Catherine’deki Noordzee
güzel bir alternatif.
|
Aux Armes de Bruxelles |
|
Chez Leon |
|
Noordzee |
|
MoKafe |
Ve tabi çikolata... Brüksel’de fabrikasyon çikolataların
yanısıra pek çok butik çikolata markası ve mağazası var. Bunlardan en bilinenleri
Pierre Marcolini, Leonidas, Godiva ve Neuhaus. Hem
yanınızda getirmek hem de oradayken tadına bakmak için güzel alternatifler
olduğunu söylemeliyim.
Diyebilirim ki Brüksel, bir yanda eski ve klasik yapılarının
yoğun olarak bulunduğu tarihi bölümü, diğer yanda ise yeni ve modern
görüntüsüyle görülmeye değer bir Avrupa şehri.