Ortaokul
yıllarımda Murray Head’in seslendirdiği “One
Night in Bangkok” diye bir şarkı çok popülerdi. O zamanlardan beri hep Bangkok
nasıl bir şehirdir diye merak ederdim. Bangkok’a gitmek çok sonraları kısmet
oldu bana. Ama yine de gittiğime değdi diye düşünüyorum.
Havanın her daim çok sıcak
olduğu tropikal iklimi olan bir şehir Bangkok. Aynı zamanda “Kral ve Ben”
filmine konu olan, eski adıyla Siam, şimdiki adıyla Tayland’ın da başkenti.
Bangkok’u tek
kelimeyle ifade etmek gerekirse, “egzotik” bir şehir. Nereler görülmeli
derseniz; öncelikle çoğunluğu Budist olan ülkede, çok sayıda Buda heykeli ve Budist
tapınağı var. Bunların her birinin değişik özellikleri var; Gülen Buda, Yiyen
Buda, Sinirli Buda vs.. gibi. Özellikle görmenizi tevsiye edeceğim yerlerden
biri, eskiden saray olarak kullanılan Royal
Palace kompleksinin içindeki Wat Phra
Kaew (Temple of the Emerald Buddha) ve burada zümrütten oyularak yapılmış
Buda heykeli.
Beni etkileyen
diğer bir Buda Tapınağı da Wat Pho
oldu. Burada çok büyük ebatta bir “Yatan Buda” var ve tapınağın mimarisi de o bölgeye özgü ihtişamlı bir görüntüye sahip. Bütün tapınaklarda ortalarda dolaşan Buda
rahiplerini de yakından görebiliyorsunuz. Tapınakların en önemlilerinden biri
de Altın Buda Tapınağı. Çin
Mahallesindeki Altın Buda tapınağında
yer alan Buda heykeli dünyanın en büyük saf altın Buda’sıymış..
Çin Mahallesi demişken, Bangkok’taki Çin Mahallesi de mutlaka görülmesi gereken yerlerden. Gerçi burada sokakta satılan yiyecekler, hem sağlık, hem de görüntü olarak bana pek hitap etmese de Bangkok’a geldiğimi hissettim.
Floating Market diye adlandırılan ve eskiden Bangkok’luların
nasıl yaşadığı gösteren nehir boyunca yapılandırılmış tahta kulübelerden oluşan
yerleşim birimlerini de görmeden Bangkok’u gördüm demek mümkün değil. Buraların
özelliği, rengi neredeyse kahverengiye dönüşmüş bu nehirde yaşayanların, bu
suyu hem çamaşır yıkamak, hem tuvalet
ihtiyaçlarını gidermek, hem bulaşık yıkamak hem de banyo yapmak için
kullanmaları. Böyle bakıldığında insanların nasıl olup da salgın bir hastalığa
yakalanmadıklarını anlamak hayli zor. Demek bağışıklık sistemi bu tür yerlerde
devreye giriyor dedirten bir deneyimdi bu ziyaret benim için...
Hem bu yerleşim
yerlerinin bir noktasında kurulan pazarlarda, hem Bangkok’ta geceleri kurulan
büyük pazarda, hem de Bangkok’un genelinde pazarlık yapmadan herhangi bir şey satın
almak mümkün değil. Hem öyle basit bir pazarlık değil bahsettiğimiz, eğer
Bangkok’ta alışveriş yapmak istiyorsanız, size 100 dediklerini 5’e bile indirebileceğinizi düşünerek pazarlık
yapmaya alışmalısınız:)
Tabi Bangkok denilince akla, çeşit çeşit masajlar geliyor.
Bunların en kolay ve hızlı olanı da ayak masajı... Ayak masajınızı neredeyse her
köşe başında karşınıza çıkan küçük dükkanlarda yaptırabilirsiniz.
Gelelim Bangkok’ta
ne yenileceği konusuna...Tayland’a özgü tattığım ve önerebileceğim birkaç
yemek var. Genelde Thai mutfağında kızartma kullanılıyor ve yemekler hayli yağlı. Bu yüzden de, benim damak tadıma pek
uygun olduğunu söyleyemem. Yine de farklı mutfakları öğrenmek adına benim
ilgimi çeken Pad Thai (en iyi yapan yerlerden biri Thip Samai Pad Thai), fırınlanmış ördek (bunun için de Tian Song Paed Yang’ı önerebilirim) oldu. Bir de deniz ürünleri yemek
için, Seafood Market & Restaurant’a
gitmenizi öneririm. Burada, girişteki balık marketinden yiyeceğiniz balığı tanklardan
seçtikten sonra, daha küçük ikinci bir salonda balığın yanında yemek istediğiniz
salata ve sebzeleri seçiyor, son olarak da içeceğinizi seçerek masanıza
oturuyor ve yemeğinizin size servis edilmesini bekliyorsunuz. Balığı çok seven
biri olarak kesinlikle tavsiye edeceğim bir restoran burası...
Bizi gezdiren rehberimizin
söylediğine göre Bangkok’ta “3S” varmış; bunlar “sunshine”, “smile” ve “sex”
olarak özetlenebilirmiş. Onun yalancısıyım, ama gerçekten insanları çok
güleryüzlü, iklim tropikal olduğundan güneşin bolluğu ile ilgili de bir sıkıntı
yok, eee sonuncusu da zaten herkesin
malumu. Ben seyahatim boyunca koşulları
ne olursa olsun gülen insanlarla karşılaştım, belki biz Türk insanlarından en
büyük farkları da bu, her koşulda mutlu olmayı başarabilmişler. Koşulları iyi
olduğundan değil, mutluluk duymayı tercih ettikleri için. Darısı hepimizin
başına diyorum:)