Vilnius, güneyden kuzeye
doğru Litvanya, Letonya ve Estonya olarak sıralanan Baltık ülkelerinin en güney
noktasında. Aslında adı en az bilinen şehirlerden biri olsa da Baltık
ülkelerinin en büyüğü olan Litvanya’nın başkenti. En büyüğü dediğime bakmayın,
tüm ülkenin nüfusu sadece 3.750.000 kişiymiş. Sovyetler Birliği döneminde bu
ülkenin bir parçası olan Litvanya, 1991’de diğer üç Baltık ülkesiyle birlikte, dağılan
Sovyetler Birliği’nden ayrılarak bağımsızlığını ilan etmiş. 2004 yılından beri
de Avrupa Birliği üyesi.
|
Neris Nehri |
Biz de Litvanya’nın
başkenti Vilnius’ta başlayacak Baltık turumuza o zamana kadar adını duymadığım Kaunas’a THY’nin tarifeli seferiyle
ulaşarak başlıyoruz çünkü Vilnius Havalimanı yenileme çalışmaları sebebiyle bir
süreliğine kapalıymış. Kaunas – Vilnius arası karayoluyla yaklaşık 1.5 saat
kadar sürüyor.
|
Vilnius |
Zaten aksam saatlerinde ulaştığımız
Kaunas’tan Vilnius’taki otelimize ancak gece varıyoruz. Dolayısıyla şehri
tanımayı ertesi güne bırakıp yemek yedikten sonra kısa bir şehir turu yapmakla
yetiniyoruz.
Ertesi gün yapacak ve
görecek çok yerimiz olduğundan güne erken başlıyor ve ilk olarak şehri
kuşbakışı görüntüleyebileceğimiz noktalardan biri olan Subacius Tepesi’nden şehre bakıp buraya yakın eski şehir
kapılarından biri olan Şafak Kapısı (Gates
of Dawn)’dan eski Vilnius’a giriyoruz. Eski şehir çok büyük bir yer değil
ve genelde yaya olarak gezmek mümkün.
|
Sabacius Tepesi |
|
Şafak Kapısı |
Eski şehir, Neris Nehri’nin kuzey ve güney olarak
ikiye ayırdığı Vilnius’un güney tarafında
kalıyor. Şehrin güney kapılarından biri olan Şafak Kapısı’ndan girer girmez karşımıza
bir masal şehrindeymiş gibi dik damlı sarı, turuncu, pembe, kırmızı renkli
binalar çıkıyor. Kapının açıldığı Ausros
Varty Caddesi’nden ilerlerken ilk olarak sağımızda St. Theresa Kilisesi’ni, biraz daha ilerleyince de güzel bir avlu
içinde yer alan Ortodoks Kilisesi St.
Kasimir’i görüyoruz. Türk
Büyükelçiliği de bu güzel cadde üzerinde... Düz ilerleyerek ulaştığımız nokta, Town Hall denilen Belediye Binası’nın
yer aldığı ana meydan. Ancak bu bina şimdilerde idari amaçla kullanılmayıp daha
çok sergiler, resepsiyonlar gibi özel etkinlikler için kullanılıyormuş.
|
Ausros Varty |
|
St. Theresa |
|
Belediye Binası |
|
"Town Hall" Meydanı |
Town Hall Binası’nı solumuza alıp devam ettiğimizde ise yol bizi, Vilnius’un en önemli alışveriş caddelerinden
biri olan Pilies’e ulaştırıyor. Burada
pek çok kafe ve restoranın yanı sıra küçük hediyelik eşya dükkanları ve butikler
var. Bu caddenin sonunda solda yer alan en önemli iki yapı da Vilnius
Üniversitesi ile Cumhurbaşkanlığı Sarayı. Vilnius Üniversitesi, Avrupa’nın en
eski üniversitelerinden biriymiş. Ana avluya bakan binalardan biri olan
kütüphanesinin kapısı da görülmeye değer. Avlusundaki kilisenin çan kulesinden
de şehri kuşbakışı gözlemlemek mümkünmüş.
|
Üniversite Kulesi |
|
Kütüphane Kapısı |
|
Başkanlık Sarayı |
Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nı
da gördükten sonra biraz daha kuzeye ilerleyerek Katedral Meydanı’nda buluyoruz
kendimizi. Katedral içindeki Şapel de görülmesi gereken yerlerden. Katedral’den sonraki durağımız Uzupis Bölgesi oluyor.
|
Katedral |
Uzupis’e varmadan önce karşımıza çıkan St. Anne & Bernardine Kiliseleri’ne hayran
oluyorum. 500 yıl öncesinin mimarisini yansıtan kırmızı tuğlalı bu yapı gerçekten
görülmeli. Kiliseden devam edip Neris Nehri’nin
kollarından biri olan ve Vilnius’a adını veren Vilnia üzerindeki köprüden geçerek ulaştığımız yer Uzupis. Daha çok bohem hayatın yaşandığı
ve şehrin sanatçıları tarafından korunan bu bölge, bir anlamda ütopik bir
Cumhuriyet. 41 maddeden oluşan sempatik bir anayasası bile var:) Sempatik diyorum çünkü anayasanın ilk maddesi; “Herkes, Vilnia Nehri kıyısında yaşama hakkına sahiptir ve Vilnia Nehri de
herkesin yanından akma hakkına sahiptir” şeklinde. Diğer maddeleri tahmin
etmeyi size bırakıyorum:) Uzupis, her yıl 1 Nisan’da yapılan sembolik
bir törenle bağımsızlık gününü bile kutluyormuş... Buradaki sokaklarda dolaştıktan sonra tekrar Katedral Meydanı’na
dönüyor ve buraya açılan caddelerden biri olan ana alışveriş caddesi Gedimino’ya ulaşıyoruz. Bu caddeden
nehir boyunca devam ettiğimizde solda KGB Müzesi var. Ne yazık ki fazla müze
gezmeye vaktimiz olmadığından aracımıza binerek bu kez şehre yaklaşık 30 km.
uzaklıktaki Trakai Kalesi’ne doğru
yola çıkıyoruz.
|
St. Anne & Bernardine |
|
St. Anne |
|
Vilnia |
|
Uzupis |
|
Uzupis |
|
KGB Müzesi |
Eğer Vilnius’a yolunuz
düşerse mutlaka bu Kale’yi görmek için zaman ayırın. Galve Gölü üzerinde 14. Yüzyılda kurulmuş bu Kale ve göl
civarındaki renkli şirin evler görülmeye değer. Burada yaşayan Karay Türkleri’ne
özgü “kıbın” denilen ve içi parça et
dolgulu böreğin de tadına bakın. Trakai
çevresinde Skaistis Gölü ve Akmena Gölü gibi pek çok ufak göl var. Trakai Kalesi ise Galve Gölü üzerindeki küçük bir adacıkta yer alıyor.
|
Kıbın |
|
Kale |
|
Göl Çevresindeki Evler |
|
Göl Çevresindeki Evler |
|
Göl Çevresindeki Evler |
|
Galve Gölü |
|
Trakai Kalesi |
Trakai gezimizi de tamamladıktan sonra akşam tekrar Vilnius’a dönüyor ve bu güzel
şehirdeki son gecemiz olduğundan Gedimino
Caddesi üzerinde yer alan kafe/barlardan biri olan P.S’de Litvanya gençliği ile birlikte zaman geçiriyoruz. Hazır yeri gelmişken, Vilnius ve tüm Baltık
ülkeleri yeme-içme konusunda Avrupa’ya özellikle de Kuzey Avrupa’ya göre hayli
ucuz. Ancak güneyden kuzeye çıkıldıkça fiyat da buna paralel artıyor. Yani
üçlünün en ucuz ülkesi Vilnius, bunu sırasıyla Riga ve Tallinn takip ediyor.
|
P.S. |
|
Gedimino Caddesi |
Vilnius’da da hava diğer
kuzey ülkelerinde olduğu gibi saat 22:00’den sonra oldukça geç kararıyor. Tabi
kış aylarında da durum tam tersiymiş. Vilnius’ta gece geç olsa da zaman çok
hızlı geçiyor. Ertesi sabah erkenden Riga’ya
doğru yola çıkacağımızdan son bir yürüyüş turu ile bu güzel şehir ve Neris
Nehri ile vedalaşıp otelimize dönüyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder