13 Ağustos 2017 Pazar

Litvanya'nın Başkenti: VİLNİUS



Vilnius, güneyden kuzeye doğru Litvanya, Letonya ve Estonya olarak sıralanan Baltık ülkelerinin en güney noktasında. Aslında adı en az bilinen şehirlerden biri olsa da Baltık ülkelerinin en büyüğü olan Litvanya’nın başkenti. En büyüğü dediğime bakmayın, tüm ülkenin nüfusu sadece 3.750.000 kişiymiş. Sovyetler Birliği döneminde bu ülkenin bir parçası olan Litvanya, 1991’de diğer üç Baltık ülkesiyle birlikte, dağılan Sovyetler Birliği’nden ayrılarak bağımsızlığını ilan etmiş. 2004 yılından beri de Avrupa Birliği üyesi.

Neris Nehri
 

Biz de Litvanya’nın başkenti Vilnius’ta başlayacak Baltık turumuza o zamana kadar adını duymadığım Kaunas’a THY’nin tarifeli seferiyle ulaşarak başlıyoruz çünkü Vilnius Havalimanı yenileme çalışmaları sebebiyle bir süreliğine kapalıymış. Kaunas – Vilnius arası karayoluyla yaklaşık 1.5 saat kadar sürüyor.

Vilnius
 

Zaten aksam saatlerinde ulaştığımız Kaunas’tan Vilnius’taki otelimize ancak gece varıyoruz. Dolayısıyla şehri tanımayı ertesi güne bırakıp yemek yedikten sonra kısa bir şehir turu yapmakla yetiniyoruz.

Ertesi gün yapacak ve görecek çok yerimiz olduğundan güne erken başlıyor ve ilk olarak şehri kuşbakışı görüntüleyebileceğimiz noktalardan biri olan Subacius Tepesi’nden şehre bakıp buraya yakın eski şehir kapılarından biri olan Şafak Kapısı (Gates of Dawn)’dan eski Vilnius’a giriyoruz. Eski şehir çok büyük bir yer değil ve genelde yaya olarak gezmek mümkün. 

Sabacius Tepesi


Şafak Kapısı

 

Eski şehir, Neris Nehri’nin kuzey ve güney olarak ikiye ayırdığı Vilnius’un  güney tarafında kalıyor. Şehrin güney kapılarından biri olan Şafak Kapısı’ndan girer girmez karşımıza bir masal şehrindeymiş gibi dik damlı sarı, turuncu, pembe, kırmızı renkli binalar çıkıyor. Kapının açıldığı Ausros Varty Caddesi’nden ilerlerken ilk olarak sağımızda St. Theresa Kilisesi’ni, biraz daha ilerleyince de güzel bir avlu içinde yer alan Ortodoks Kilisesi St. Kasimir’i görüyoruz. Türk Büyükelçiliği de bu güzel cadde üzerinde... Düz ilerleyerek ulaştığımız nokta, Town Hall denilen Belediye Binası’nın yer aldığı ana meydan. Ancak bu bina şimdilerde idari amaçla kullanılmayıp daha çok sergiler, resepsiyonlar gibi özel etkinlikler için kullanılıyormuş. 

Ausros Varty

St. Theresa

Belediye Binası

"Town Hall" Meydanı
 

Town Hall Binası’nı solumuza alıp devam ettiğimizde ise yol bizi, Vilnius’un en önemli alışveriş caddelerinden biri olan Pilies’e ulaştırıyor. Burada pek çok kafe ve restoranın yanı sıra küçük hediyelik eşya dükkanları ve butikler var. Bu caddenin sonunda solda yer alan en önemli iki yapı da Vilnius Üniversitesi ile Cumhurbaşkanlığı Sarayı. Vilnius Üniversitesi, Avrupa’nın en eski üniversitelerinden biriymiş. Ana avluya bakan binalardan biri olan kütüphanesinin kapısı da görülmeye değer. Avlusundaki kilisenin çan kulesinden de şehri kuşbakışı gözlemlemek mümkünmüş. 


Üniversite Kulesi

Kütüphane Kapısı

Başkanlık Sarayı
 

Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nı da gördükten sonra biraz daha kuzeye ilerleyerek Katedral Meydanı’nda buluyoruz kendimizi. Katedral içindeki Şapel de görülmesi gereken yerlerden.  Katedral’den sonraki durağımız Uzupis Bölgesi oluyor.

Katedral
 

Uzupis’e varmadan önce karşımıza çıkan St. Anne & Bernardine Kiliseleri’ne hayran oluyorum. 500 yıl öncesinin mimarisini yansıtan kırmızı tuğlalı bu yapı gerçekten görülmeli. Kiliseden devam edip Neris Nehri’nin kollarından biri olan ve Vilnius’a adını veren Vilnia üzerindeki köprüden geçerek ulaştığımız yer Uzupis. Daha çok bohem hayatın yaşandığı ve şehrin sanatçıları tarafından korunan bu bölge, bir anlamda ütopik bir Cumhuriyet. 41 maddeden oluşan sempatik bir anayasası bile var:) Sempatik diyorum çünkü anayasanın ilk maddesi; “Herkes, Vilnia Nehri kıyısında yaşama hakkına sahiptir ve Vilnia Nehri de herkesin yanından akma hakkına sahiptir” şeklinde. Diğer maddeleri tahmin etmeyi size bırakıyorum:) Uzupis, her yıl 1 Nisan’da yapılan sembolik bir törenle bağımsızlık gününü bile kutluyormuş... Buradaki sokaklarda dolaştıktan sonra tekrar Katedral Meydanı’na dönüyor ve buraya açılan caddelerden biri olan ana alışveriş caddesi Gedimino’ya ulaşıyoruz. Bu caddeden nehir boyunca devam ettiğimizde solda KGB Müzesi var. Ne yazık ki fazla müze gezmeye vaktimiz olmadığından aracımıza binerek bu kez şehre yaklaşık 30 km. uzaklıktaki Trakai Kalesi’ne doğru yola çıkıyoruz.

St. Anne & Bernardine
St. Anne


Vilnia

Uzupis

Uzupis

KGB Müzesi
 

Eğer Vilnius’a yolunuz düşerse mutlaka bu Kale’yi görmek için zaman ayırın. Galve Gölü üzerinde 14. Yüzyılda kurulmuş bu Kale ve göl civarındaki renkli şirin evler görülmeye değer. Burada yaşayan Karay Türkleri’ne özgü “kıbın” denilen ve içi parça et dolgulu böreğin de tadına bakın. Trakai çevresinde Skaistis Gölü ve Akmena Gölü gibi pek çok ufak göl var. Trakai Kalesi ise Galve Gölü üzerindeki küçük bir adacıkta yer alıyor. 

Kıbın

Kale


Göl Çevresindeki Evler

Göl Çevresindeki Evler

Göl Çevresindeki Evler

Galve Gölü

Trakai Kalesi
 

Trakai gezimizi de tamamladıktan sonra akşam tekrar Vilnius’a dönüyor ve bu güzel şehirdeki son gecemiz olduğundan Gedimino Caddesi üzerinde yer alan kafe/barlardan biri olan P.S’de Litvanya gençliği ile birlikte zaman geçiriyoruz.  Hazır yeri gelmişken, Vilnius ve tüm Baltık ülkeleri yeme-içme konusunda Avrupa’ya özellikle de Kuzey Avrupa’ya göre hayli ucuz. Ancak güneyden kuzeye çıkıldıkça fiyat da buna paralel artıyor. Yani üçlünün en ucuz ülkesi Vilnius, bunu sırasıyla Riga ve Tallinn takip ediyor. 

P.S.

Gedimino Caddesi
 

Vilnius’da da hava diğer kuzey ülkelerinde olduğu gibi saat 22:00’den sonra oldukça geç kararıyor. Tabi kış aylarında da durum tam tersiymiş. Vilnius’ta gece geç olsa da zaman çok hızlı geçiyor.  Ertesi sabah erkenden Riga’ya doğru yola çıkacağımızdan son bir yürüyüş turu ile bu güzel şehir ve Neris Nehri ile vedalaşıp otelimize dönüyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder