Fas, her daim
merakımı uyandırmış ama hiçbir zaman öncelikle ziyaret etmek istediğim bir ülke
olmamıştı. Ancak bir taşla birkaç kuş vurabileceğimi hissettiğim bir seyahat
programı karşıma çıkınca Fas’a gitme vaktinin geldiğine karar verdim. Bu
gezinin güzel tarafı, aynı yolculuk içinde neredeyse Fas’ın bütün merak ettiğim
şehirlerini görecek olmamdı.
|
Kapılar... |
|
Lezzetli Zeytinler |
|
Boncuklar |
Gezimiz sabah
erken saatlerde Kazablanka’ya doğru 5 saat süren bir uçak yolculuğuyla başladı.
Fas’ı hep Türkiye’ye daha yakın düşünmüştüm. Üstelik bir de 3 saat gerimizde
olduğunu öğrenince kendimi bayağı uzaklara gitmiş gibi hissettim doğrusu. Öğlen
saatlerinde vardığımız Kazablanka havalimanından çıktıktan sonra ilk hedefimiz başkent Rabat
oldu.
|
Bitmemiş Sütunlu Cami - Rabat |
|
Rabat Kale içi Sokaklar |
|
Rabat Kalesi'nden Atlas Okyanusu |
Rabat’a uzayan
yol boyunca , çevrenin yeşilliği beni hayrete düşürdü. Belki de mevsimin
ilkbahar olmasından dolayı yol boyunca yeşillik, gelincikler, yer yer sarı ve
mor renkli çiçekler bana Avrupa’daymışım hissi verdi. Başkent Rabat’ta kale
içinin, kaleden Atlas Okyanusu manzarasının beni çok etkilediğini söylemem
gerek. Kale içinde sokaklar dar ve genelde beyaz ve mavi hakimiyeti olduğu için
bana Yunan adalarını çağrıştırdı...Farkı, taş
yerine asfalt döşenmiş sokakları ve adalardaki gibi yokuşlu olmayışıydı.
|
Ekmekler bir harika... |
|
Kuskus |
Rabat’tan sonra, Fas’ın
en kuzeybatı şehri olan Tanca’ya doğru devam ettik yolumuza. Tanca, Cebelitarık Boğaz’ında, limanından
İspanya’nın Tarife kentine feribotların işlediği bir şehir. Tanca’nın
çocukları bir oyun! geliştirmişler. Limana gittiğini düşündükleri ve trafik
ışıklarında yavaşlayan otobüslerin altına girerek feribota kaçak binip karşı
tarafa (İspanya) geçmeye çalışıyorlar. Bunu görmek, bizi hem çok şaşırttı hem çok
korkuttu doğrusu...Tanca’ya vardığımızda artık akşam olduğu için şehri gezmeyi
sonraki güne bıraktık.
|
Cap Spartel |
|
Herkül Mağarası |
Ertesi sabah, ilk
olarak Cap Spartel deniz fenerini ziyaret ettik. Buradan da Herkül Mağarası’na
gittik. Herkül Mağarası’nın denize açıldığı ağzının, ters Afrika haritasına
benzeyen şekli bizi çok şaşırttı. Sonrasında da şehir içinde Atlas Okyanusu’nu
yukarıdan gören bir noktada yer alan Fenikeliler’e ait mezarları gördük. Neredeyse uğradığımız her Fas şehrinde yaptığımız
gibi kale içini keşfetmeyi de ihmal etmedik tabi. Kale içinde yediğimiz öğle
yemeğinden sonra Meknes üzerinden ulaşacağımız Fes’e doğru yola çıktık.
|
Fenike Mezarları |
|
Tanca |
|
Balık Pazarı - Tanca |
Yaklaşık 3
saatlik bir yolculuktan sonra Meknes’teydik. Burada ilk olarak yapma bir göl
olan Agdal gölünü gördük, sonrasında da daha büyüğünü Marakeş’te göreceğimiz, El
Hadim Meydanı’nı ziyaret ettik. Bu meydanda salyangoz satıcılarından tutun,
yılan oynatıcılarına, masal anlatıcılarına kadar birçok değişik faaliyet izlemeniz
mümkün...Kendimi kalabalık bir sirkte gibi hissettiğimi söylemeden
geçemeyeceğim:)
|
Agdal Gölü |
|
El Hadim Meydanı |
Meknes’ten
yaklaşık 1 saatlik bir yolculukla 2 gece boyunca kalacağımız Fes’ ulaştık.
Ancak Fes’e ulaştığımızda akşam olmuştu ve şehri gezmeyi ertesi güne bıraktık.
Ertesi sabah Fes gezimize buradaki kraliyet sarayını ziyaret ederek başladık.
Şimdiki Kral, 6.Muhammed çok sevilen bir kral ve eşi de Fes kentinden olduğu
için buradaki saraya da sıkça geliyormuş. Hatta bizim orada bulunduğumuz gün de
şehre geleceği için her yer Fas bayrakları ile süslenmişti.
|
Fes'teki Kraliyet Sarayı |
Eski şehir
(Medine) gezimiz bitip de otele döndükten sonra yaptığımız küçük şehir
turumuzda da Kral’ın şehre girişine tanıklık etmemiz günümüze ayrı bir renk
kattı ve kendisini yakından görme fırsatı bile bulduk:) Saray ziyaretinden sonra şehrin kalesinin
güney burcundan kuşbakışı izledik Fes’i...
Sokaklar o kadar dardı ki kuşbakışı baktığınızda bütün binalar birbirine
bitişik görünüyor eski şehir (Medine) de... Sıra, kuşbakışı gördüğümüz eski şehri
(Medine)yi ziyaret etmeye geldi. Fes sokakları gerçekten de inanılmaz dar
(neredeyse en geniş yeri bir metre
diyebileceğim kadar dar)... Aynı sokaklardan bir de eşya taşımaya çalışan
insanlar geçmeye çalışınca, buna bir de eşekler ve el arabaları eklenince zaman
zaman işin içinden çıkmakta zorlandığımızı itiraf etmeliyim. Medine bölümünde ilk
olarak tabakhaneyi, elimize verdikleri nanelere rağmen, hala unutamadığım bir koku eşliğinde ziyaret ettik. Sonra da
Al-Attaine Medresesi’ni, bakırcılar çarşısını, kaktüs (aloe vera) liflerinden
dokuma yapılan atölyelerini gördük. Öğle yemeğimizi yediğimiz mekan
da eski şehrin içinde aslında bir saray olarak inşa edilmiş bir yerdi. Menü de
ise bir Fas klasiği olan Tajin (et, tavuk ve sebze ile yapılabilen bir çeşit
güveç) ve kuskus vardı:)
|
Tabakhane - Fes |
|
Fes Medine - Dar sokaklar |
|
Al-Attaine Medresesi |
|
Al-Attaine Medresesi |
Ertesi gün bu kez
Fes’ten Marakeş’e uzanan neredeyse 500km’lik bir yol bizi bekliyordu. Bu arada
yerel rehberimiz Sait, sabah otobüse binerken bize hayatla ilgili öğütler
vermeyi de ihmal etmedi. Genelde hep mutlu bir tablo çizen ve gülen Sait’e
bunun sırrını sorduğumda kötü İngilizcesiyle hayat anlayışını şöyle özetledi
bana; “If you don’t like a woman, divorce her; if you don’t like a man; divorce
him. Things that bother you should enter from one ear and leave from the other:) Everything has a solution.” Aslında hepimizin yapmaya çalışıp da
yapamadığını bu kıt İngilizceyle nasıl da güzel özetlediğine hayret ettim
doğrusu...
|
Peynir Tezgahı |
|
Fas'ta Türk dizileri! |
Fes’ten
ayrıldıktan sonra ilk durağımız modern dağ evleriyle daha çok İsviçre’deymişsiniz
hissi veren İfrane oldu. Sabah kahvemizi burada içip yola koyulduk yeniden...Kızıl
şehir Marakeş’e vardığımızda vakit akşama
geliyordu. Tüm yorgunluğumuza rağmen yemekten sonra, dünyaca ünlü Jmaa El Fena
Meydanı (Kıyamet Meydanı) olarak bilinen ve Meknes’te gördüğümüz El Hadim
Meydanı’ndan çok daha büyük ve cümbüşlü meydana gitmeyi de ihmal etmedik.
|
Ifrane |
Marakeş’teki ilk
günümüzde önce Majorelle Bahçesi’ni ziyaret ettik. Marakeş’in en önemli
özelliği özellikle eski şehirde bütün evlerin birbirine benzemesi ancak içlerine
girdiğinizde sizi bambaşka dünyalara götürebilmesi... Majorelle Bahçesi’de işte
böyle bir mekan. Yves Saint Laurent’e ait olan ve ölümünden sonra da onun Vakfı’nın
işlettiği mekanda bir de Berberi Müzesi mevcut.
|
Majorelle Bahçesi Giriş |
|
Majorelle Bahçesi |
|
Majorelle Bahçesi |
|
Majorelle Bahçesi |
Marakeş, Fas sınırları içinde dört kattan fazla katlı yapı
yapılmasına izin verilmeyen tek şehirmiş... Kızıl şehirdeki Medine’yi de
ziyaret ettikten sonra Saadien Anıt Mezarları ve Bahia Sarayı’nı gördük. Ve
son olarak yine Jmaa el Fena Meydanı’nın etrafındaki sokaklarda dolaştık ve bu
kez kalabalıktan kaçarak yukardan meydanı seyreden bir kafede oturmayı tercih
ettik:)
|
Saadien Mezarları |
|
Marakeş Sokakları |
|
Jmaa El Fena Meydanı |
|
Argan yağı çıkaran kadınlar |
Ertesi gün sıra
Essaouira ziyaretine geldi. Essaouira, Atlas Okyanusu kıyısında Marakeş’ten
yaklaşık 3 saat uzaklıkta ve özellikle şehrin kale içi bende Kotor ya da Dubrovnik’teymişim
hissi uyandırdı. Kale içinden sonra şehrin arkasındaki yerel
pazara da uğramayı da ihmal etmedik. Uğramaktan ziyade kaybolarak ulaştık bu pazara
ama iyi ki de gelmişiz dedik çünkü yerel pazar ve kale içi iki ayrı dünya
izlenimi uyandırdı bizde...Bu güzel günün sonunda tekrar Marakeş’teki otelimize
döndük. Oteldeki akşam yemeğinde benim gibi İstanbul’da yaşayan ve uzun süredir
göremediğim bir arkadaşıma rastlamam da ayrı bir sürpriz oldu doğrusu:) Dünya gerçekten küçük dedirtti bana...
|
Essaouira Sokakları |
|
Essaouira Balıkçı Barınağı |
|
Essaouira Sokakları |
|
Yerel pazarda çilekler... |
Artık dönüş
yolculuğuna başlamak üzere Kazablanka’ya doğru yola çıkmaya hazırdık. Sabah
yola çıktıktan yaklaşık 3 saat sonra Kazablanka’daydık. İlk durağımız Corniche’in
de bulunduğu Anfa Bölgesi oldu. Yemeğimizi de burada Sinatra adında bir
restoranda yedik. Anfa Bölgesi, genelde zenginlerin oturduğu bir bölgeymiş ve
Suudi Kralı’nın bile burada evi (daha doğrusu Saray’ı) varmış...Corniche’te
yapılan bir yürüyüşten sonra üstünde bir türbenin bulunduğu ve “kurşun dökme
adası” olarak bilinen adayı da görüp 5.Muhammed Meydanı’na ulaştık. Buradan da
dünyanın en büyük camileri arasında yer alan 2.Hasan Cami’ni görmeden
geçmeyelim dedik. Fas’ta camiler sadece ibadet amaçlı açılıyor ve turistik
amaçlı ziyaret edilmesi pek mümkün olmuyor. Ancak, içerisi 25000, toplamda
110000 kişi kapasiteli, minaresi 210 metre uzunluğunda olan bu heybetli caminin
belli saatte otomatik olarak açılan titanyum kapılarından içeriyi görmemiz mümkün
oldu. Yine Fas’taki camilerin en önemli özelliği minarelerinin bizdeki gibi
silindir şeklinde değil, köşeli olması ve ezanın makamsız okunması. Makamsız ve
daha çok bağırmaya benzer bir sesle okunmasından olsa gerek ne yazık ki bu
şehirde okunan ezanlar, insana Türkiye’de okunan ezanlar gibi nağmeli ve huzurlu
gelmiyor...Cami ziyaretinden sonra son durağımız ise meşhur Kazablanka filminin
geçtiği Rick’s Cafe’den adını alan mekan oldu. İşin ilginç tarafı, bu mekanı açmak yerli birinin aklına gelmemiş
ve bir Amerikalı burayı işletiyormuş:)
|
Anfa - Corniche Kazablanka |
|
Kurşun Dökme Adası:) Kazablanka |
|
5. Muhammed Meydanı |
|
2.Hasan Camii |
|
Rick's Cafe:) |
Fas’tan
ayrılırken aklında en çok kalan ne oldu diye sorarsanız; herhalde Majorelle
Bahçesi, Jma El Fena Meydanı, dağ evleriyle Ifrane, Tanca, Fes’in Medine’sinin
dar sokakları ve yerel rehberimizin az ve öz hayat motosu diye cevap
verebilirim sanırım...
|
Kilimler - Fes |
|
Baharatlar - Fes Medine |
|
Tavan Süslemeleri |
esra resimlerin o kadar güzel ki bence daha büyük olmalılar!
YanıtlaSilCok tesekkur canim...
SilBence de muhteşem resimler ve de zevkle okudum.. Teşekkürler..
YanıtlaSil