15 Nisan 2013 Pazartesi

El Magrip Ülkesi - FAS


Fas, her daim merakımı uyandırmış ama hiçbir zaman öncelikle ziyaret etmek istediğim bir ülke olmamıştı. Ancak bir taşla birkaç kuş vurabileceğimi hissettiğim bir seyahat programı karşıma çıkınca Fas’a gitme vaktinin geldiğine karar verdim. Bu gezinin güzel tarafı, aynı yolculuk içinde neredeyse Fas’ın bütün merak ettiğim şehirlerini görecek olmamdı.


Kapılar...

Lezzetli Zeytinler

Boncuklar



Gezimiz sabah erken saatlerde Kazablanka’ya doğru 5 saat süren bir uçak yolculuğuyla başladı. Fas’ı hep Türkiye’ye daha yakın düşünmüştüm. Üstelik bir de 3 saat gerimizde olduğunu öğrenince kendimi bayağı uzaklara gitmiş gibi hissettim doğrusu. Öğlen saatlerinde vardığımız Kazablanka havalimanından çıktıktan sonra ilk hedefimiz başkent Rabat oldu.

 Bitmemiş Sütunlu Cami - Rabat

Rabat Kale içi Sokaklar

Rabat Kalesi'nden Atlas Okyanusu


Rabat’a uzayan yol boyunca , çevrenin yeşilliği beni hayrete düşürdü. Belki de mevsimin ilkbahar olmasından dolayı yol boyunca yeşillik, gelincikler, yer yer sarı ve mor renkli çiçekler bana Avrupa’daymışım hissi verdi. Başkent Rabat’ta kale içinin, kaleden Atlas Okyanusu manzarasının beni çok etkilediğini söylemem gerek. Kale içinde sokaklar dar ve genelde beyaz ve mavi hakimiyeti olduğu için bana Yunan adalarını çağrıştırdı...Farkı, taş  yerine asfalt döşenmiş sokakları ve adalardaki gibi yokuşlu olmayışıydı. 

Ekmekler bir harika...

Kuskus
 

Rabat’tan sonra, Fas’ın en kuzeybatı şehri olan Tanca’ya doğru devam ettik yolumuza. Tanca, Cebelitarık Boğaz’ında, limanından İspanya’nın Tarife kentine feribotların işlediği bir şehir. Tanca’nın çocukları bir oyun! geliştirmişler. Limana gittiğini düşündükleri ve trafik ışıklarında yavaşlayan otobüslerin altına girerek feribota kaçak binip karşı tarafa (İspanya) geçmeye çalışıyorlar. Bunu görmek, bizi hem çok şaşırttı hem çok korkuttu doğrusu...Tanca’ya vardığımızda artık akşam olduğu için şehri gezmeyi sonraki güne bıraktık. 

Cap Spartel

Herkül Mağarası



Ertesi sabah, ilk olarak Cap Spartel deniz fenerini ziyaret ettik. Buradan da Herkül Mağarası’na gittik. Herkül Mağarası’nın denize açıldığı ağzının, ters Afrika haritasına benzeyen şekli bizi çok şaşırttı. Sonrasında da şehir içinde Atlas Okyanusu’nu yukarıdan gören bir noktada yer alan Fenikeliler’e ait mezarları gördük.  Neredeyse uğradığımız her Fas şehrinde yaptığımız gibi kale içini keşfetmeyi de ihmal etmedik tabi. Kale içinde yediğimiz öğle yemeğinden sonra Meknes üzerinden ulaşacağımız Fes’e doğru yola çıktık.

Fenike Mezarları


Tanca

Balık Pazarı - Tanca
 

Yaklaşık 3 saatlik bir yolculuktan sonra Meknes’teydik. Burada ilk olarak yapma bir göl olan Agdal gölünü gördük, sonrasında da daha büyüğünü Marakeş’te göreceğimiz, El Hadim Meydanı’nı ziyaret ettik. Bu meydanda salyangoz satıcılarından tutun, yılan oynatıcılarına, masal anlatıcılarına kadar birçok değişik faaliyet izlemeniz mümkün...Kendimi kalabalık bir sirkte gibi hissettiğimi söylemeden geçemeyeceğim:)

Agdal Gölü


El Hadim Meydanı
 

Meknes’ten yaklaşık 1 saatlik bir yolculukla 2 gece boyunca kalacağımız Fes’ ulaştık. Ancak Fes’e ulaştığımızda akşam olmuştu ve şehri gezmeyi ertesi güne bıraktık. Ertesi sabah Fes gezimize buradaki kraliyet sarayını ziyaret ederek başladık. Şimdiki Kral, 6.Muhammed çok sevilen bir kral ve eşi de Fes kentinden olduğu için buradaki saraya da sıkça geliyormuş. Hatta bizim orada bulunduğumuz gün de şehre geleceği için her yer Fas bayrakları ile süslenmişti. 

Fes'teki Kraliyet Sarayı

Eski şehir (Medine) gezimiz bitip de otele döndükten sonra yaptığımız küçük şehir turumuzda da Kral’ın şehre girişine tanıklık etmemiz günümüze ayrı bir renk kattı ve kendisini yakından görme fırsatı bile bulduk:) Saray ziyaretinden sonra şehrin kalesinin  güney burcundan kuşbakışı izledik Fes’i... Sokaklar o kadar dardı ki kuşbakışı baktığınızda bütün binalar birbirine bitişik görünüyor eski şehir (Medine) de... Sıra, kuşbakışı gördüğümüz eski şehri (Medine)yi ziyaret etmeye geldi. Fes sokakları gerçekten de inanılmaz dar (neredeyse en geniş yeri  bir metre diyebileceğim kadar dar)... Aynı sokaklardan bir de eşya taşımaya çalışan insanlar geçmeye çalışınca, buna bir de eşekler ve el arabaları eklenince zaman zaman işin içinden çıkmakta zorlandığımızı itiraf etmeliyim. Medine bölümünde ilk olarak tabakhaneyi, elimize verdikleri nanelere rağmen, hala unutamadığım bir koku eşliğinde ziyaret ettik. Sonra da Al-Attaine Medresesi’ni, bakırcılar çarşısını, kaktüs (aloe vera) liflerinden dokuma yapılan atölyelerini gördük. Öğle yemeğimizi yediğimiz mekan da eski şehrin içinde aslında bir saray olarak inşa edilmiş bir yerdi. Menü de ise bir Fas klasiği olan Tajin (et, tavuk ve sebze ile yapılabilen bir çeşit güveç) ve kuskus vardı:)


Tabakhane - Fes

Fes Medine - Dar sokaklar

Al-Attaine Medresesi

Al-Attaine Medresesi

 

Ertesi gün bu kez Fes’ten Marakeş’e uzanan neredeyse 500km’lik bir yol bizi bekliyordu. Bu arada yerel rehberimiz Sait, sabah otobüse binerken bize hayatla ilgili öğütler vermeyi de ihmal etmedi. Genelde hep mutlu bir tablo çizen ve gülen Sait’e bunun sırrını sorduğumda kötü İngilizcesiyle hayat anlayışını şöyle özetledi bana; “If you don’t like a woman, divorce her; if you don’t like a man; divorce him. Things that bother you should enter from one ear and leave from the other:) Everything has a solution.”  Aslında hepimizin yapmaya çalışıp da yapamadığını bu kıt İngilizceyle nasıl da güzel özetlediğine hayret ettim doğrusu...

Peynir Tezgahı

Fas'ta Türk dizileri!



Fes’ten ayrıldıktan sonra ilk durağımız modern dağ evleriyle daha çok İsviçre’deymişsiniz hissi veren İfrane oldu. Sabah kahvemizi burada içip yola koyulduk yeniden...Kızıl şehir Marakeş’e vardığımızda vakit akşama geliyordu. Tüm yorgunluğumuza rağmen yemekten sonra, dünyaca ünlü Jmaa El Fena Meydanı (Kıyamet Meydanı) olarak bilinen ve Meknes’te gördüğümüz El Hadim Meydanı’ndan çok daha büyük ve cümbüşlü meydana gitmeyi de ihmal etmedik.

Ifrane
 
 

Marakeş’teki ilk günümüzde önce Majorelle Bahçesi’ni ziyaret ettik. Marakeş’in en önemli özelliği özellikle eski şehirde bütün evlerin birbirine benzemesi ancak içlerine girdiğinizde sizi bambaşka dünyalara götürebilmesi... Majorelle Bahçesi’de işte böyle bir mekan. Yves Saint Laurent’e ait olan ve ölümünden sonra da onun Vakfı’nın işlettiği mekanda bir de Berberi Müzesi mevcut. 

Majorelle Bahçesi Giriş

Majorelle Bahçesi

Majorelle Bahçesi

Majorelle Bahçesi


Marakeş, Fas sınırları içinde dört kattan fazla katlı yapı yapılmasına izin verilmeyen tek şehirmiş... Kızıl şehirdeki Medine’yi de ziyaret ettikten sonra Saadien Anıt Mezarları ve Bahia Sarayı’nı gördük. Ve son olarak yine Jmaa el Fena Meydanı’nın etrafındaki sokaklarda dolaştık ve bu kez kalabalıktan kaçarak yukardan meydanı seyreden bir kafede oturmayı tercih ettik:)

Saadien Mezarları

Marakeş Sokakları

Jmaa El Fena Meydanı

Argan yağı çıkaran kadınlar


Ertesi gün sıra Essaouira ziyaretine geldi. Essaouira, Atlas Okyanusu kıyısında Marakeş’ten yaklaşık 3 saat uzaklıkta ve özellikle şehrin kale içi bende Kotor ya da Dubrovnik’teymişim hissi uyandır. Kale içinden sonra şehrin arkasındaki yerel pazara da uğramayı da ihmal etmedik. Uğramaktan ziyade kaybolarak ulaştık bu pazara ama iyi ki de gelmişiz dedik çünkü yerel pazar ve kale içi iki ayrı dünya izlenimi uyandırdı bizde...Bu güzel günün sonunda tekrar Marakeş’teki otelimize döndük. Oteldeki akşam yemeğinde benim gibi İstanbul’da yaşayan ve uzun süredir göremediğim bir arkadaşıma rastlamam da ayrı bir sürpriz oldu doğrusu:) Dünya gerçekten küçük dedirtti bana...

Essaouira Sokakları

Essaouira Balıkçı Barınağı

Essaouira Sokakları

Yerel pazarda çilekler...



Artık dönüş yolculuğuna başlamak üzere Kazablanka’ya doğru yola çıkmaya hazırdık. Sabah yola çıktıktan yaklaşık 3 saat sonra Kazablanka’daydık. İlk durağımız Corniche’in de bulunduğu Anfa Bölgesi oldu. Yemeğimizi de burada Sinatra adında bir restoranda yedik. Anfa Bölgesi, genelde zenginlerin oturduğu bir bölgeymiş ve Suudi Kralı’nın bile burada evi (daha doğrusu Saray’ı) varmış...Corniche’te yapılan bir yürüyüşten sonra üstünde bir türbenin bulunduğu ve “kurşun dökme adası” olarak bilinen adayı da görüp 5.Muhammed Meydanı’na ulaştık. Buradan da dünyanın en büyük camileri arasında yer alan 2.Hasan Cami’ni görmeden geçmeyelim dedik. Fas’ta camiler sadece ibadet amaçlı açılıyor ve turistik amaçlı ziyaret edilmesi pek mümkün olmuyor. Ancak, içerisi 25000, toplamda 110000 kişi kapasiteli, minaresi 210 metre uzunluğunda olan bu heybetli caminin belli saatte otomatik olarak açılan titanyum kapılarından içeriyi görmemiz mümkün oldu. Yine Fas’taki camilerin en önemli özelliği minarelerinin bizdeki gibi silindir şeklinde değil, köşeli olması ve ezanın makamsız okunması. Makamsız ve daha çok bağırmaya benzer bir sesle okunmasından olsa gerek ne yazık ki bu şehirde okunan ezanlar, insana Türkiye’de okunan ezanlar gibi nağmeli ve huzurlu gelmiyor...Cami ziyaretinden sonra son durağımız ise meşhur Kazablanka filminin geçtiği Rick’s Cafe’den adını alan mekan oldu. İşin ilginç tarafı,  bu mekanı açmak yerli birinin aklına gelmemiş ve bir Amerikalı  burayı işletiyormuş:)

Anfa - Corniche Kazablanka

Kurşun Dökme Adası:) Kazablanka

5. Muhammed Meydanı

2.Hasan Camii

Rick's Cafe:)


Fas’tan ayrılırken aklında en çok kalan ne oldu diye sorarsanız; herhalde Majorelle Bahçesi, Jma El Fena Meydanı, dağ evleriyle Ifrane, Tanca, Fes’in Medine’sinin dar sokakları ve yerel rehberimizin az ve öz hayat motosu diye cevap verebilirim sanırım...

Kilimler - Fes

Baharatlar - Fes Medine

Tavan Süslemeleri

3 yorum:

  1. esra resimlerin o kadar güzel ki bence daha büyük olmalılar!

    YanıtlaSil
  2. Bence de muhteşem resimler ve de zevkle okudum.. Teşekkürler..

    YanıtlaSil