1 Nisan 2013 Pazartesi

KARADENİZ YAYLALARI



Yarı Karadenizli yarı Akdenizliyim ama hep kendimi Karadenizli gibi hissettim. Futbolla hiç aram olmamasına rağmen takım olarak bile Trabzonspor’u tutarım. İşin ilginci aslen Trabzonlu olmama rağmen orayı, çok eskiden 8 yaşında görmüştüm. O zamanlar gemiyle gitmiştik Trabzon’a ve ailece çok güzel bir bir tatil geçirdiğimizi hatırlıyorum. Babamın amcası, yengesi, kuzenleri ve dolayısıyla bizim kuzenlerimiz de vardı, o zaman karar vermiştim geniş ailede yaşamanın çok zevkli olduğuna:)

Sümela Manastırı



O tarihten sonra bir daha Karadeniz’e gitmek ancak 2006’da kısmet oldu. Ondan sonra da öyle sevdim ki oraları, bölgeye seyahatleri sıklaştırdım. En son gittiğimizde herkesin çok bahsettiği yayla turu yapalım dedik. Ve iyi ki de öyle yapmışız. Yaylalar gerçekten başka bir alem ve insan kendini kaybediyor, fiziksel olarak yorulsanız bile kafanız ve ruhunuz detokslanıyor adeta...


Bu gezide ilk durağımız sabah erken uçakla vardığımız Trabzon oldu. Burada bizi karşılayan minibüsümüzle klasik olarak yapılan Sümela ziyaretinin ardından Çamlıhemşin’de yemek yedik. 

Çamlıhemşin'de kara lahana çorbası içtik

Bundan sonra da  gezi boyunca konaklayacağımız yaylalara ve yayla evlerine doğru yola çıktık. Bu gezi boyunca Gito Yaylası, Elevit Yaylası, Çat Köyü, ancak arazi araçlarıyla çıkılabilen Pokut Yaylası ve buradan yürüyerek gittiğimiz Sal Yaylası, Hazindak Yaylası’nda bütün stresimizi bıraktık. Ancak yayla turu yapmayı planlıyorsanız tavsiyem,  yayla evleriyle ilgili beklentilerinizi fazla yüksek  tutmamak çünkü hiçbiri alışageldiğimiz otellere benzemiyor. Bazılarında ortak tuvalet bile kullanmak zorunda kalıyorsunuz. Ama sahiplerinin misafirperverlikleri, yenen yemeklerin lezzeti, manzaraların büyüleyiciliği herşeyi unutturuyor, sadece güzel anılar kalıyor geriye...

Gito Yaylası

Gito'da sis

Gito'da güneş açıyor

Gito

Gito'da kahvaltı manzarası

Yaylaevinin duvarındaki mantar

Pokut Yaylası

Pokut'ta sis



Karadeniz yaylaların en önemli özelliği yağmurlu başlayan bir günde aniden güneşin açmasıyla ve sisin çekilmesiyle yürürken veya otururken karşınıza muhteşem manazaraların çıkması... Ayrıca, havanın izin verdiği günlerde gün  batımını seyretmenin de tadına doyum olmuyor doğrusu...Biz şanslıydık ve her türlü havayı yakaladık ve iyi ki gelmişiz dedik.

Palovit Şelalesi

Zil Kale



Gezimizin son bölümünde yine bir Karadeniz klasiği yaparak Fırtına Vadisi, Zil Kale, Palovit Şelalesi, Ortan Köyü ve Konaklar’ı ziyaret ederek Ayder’e ulaştık. Ayder’de diğer yaylalara göre kalınabilecek farklı seçenekler mevcut ve kendinizi önceki yaylalardan sonra şehre inmiş gibi hissediyorsunuz:) Burada kaldığımız iki gün boyunca da Avusor Yaylası ve Büyük Göl’ü görme fırsatı bulduk. 

Ortan Köyü

Ortan Köyü öğle yemeği mekanımız...

Ortan Köyü'nde icatlarla dolu bir ev...

Ortan Köyü
 

Dönüşümüz ise Uzungöl üzerinden oldu. Ancak bütün bu güzel yayla turundan sonra Uzungöl’e vardığımızda kendimi neredeyse bir şantiyeye girmiş gibi hissettim ne yazık ki. Önceki gidişlerime göre doğallığını kaybetmiş ve her tarafında inşaat yapılan bir yer gördüm karşımda. Bu durum da açıkçası doğa ile bütünleşmesi gereken bir mekan için çok doğru gelmedi bana. Umarım burayı da sırf turist çekmek amacıyla bir otel ve lokanta cenneti haline getirip gerçek cennet görünüşünü silmeyiz...

Ayder'de kamp keyfi...

Uzungöl
 

Gezi boyunca çok lüks yerlerde kalmamış olsak da ayrılık vakti geldiğinde hüzünlendik doğrusu. Gerçekten buralarda bulunmak, insana dertlerini unutturuyor ve yaşama sevinci veriyormuş. Hani ilaç gibi geldi derler ya bizim için de öyle oldu... Tekrar aynı yaylalara mı gelinir, başka yaylalara mı bilinmez ama en yakın zamanda buralara gelmeyi düşünerek ayrıldık Trabzon’dan:)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder