Yarı Karadenizli
yarı Akdenizliyim ama hep kendimi Karadenizli gibi hissettim. Futbolla hiç aram
olmamasına rağmen takım olarak bile Trabzonspor’u tutarım. İşin ilginci aslen
Trabzonlu olmama rağmen orayı, çok eskiden 8 yaşında görmüştüm. O zamanlar
gemiyle gitmiştik Trabzon’a ve ailece çok güzel bir bir tatil geçirdiğimizi
hatırlıyorum. Babamın amcası, yengesi, kuzenleri ve dolayısıyla bizim
kuzenlerimiz de vardı, o zaman karar vermiştim geniş ailede yaşamanın çok
zevkli olduğuna:)
|
Sümela Manastırı |
O tarihten sonra
bir daha Karadeniz’e gitmek ancak 2006’da kısmet oldu. Ondan sonra da öyle
sevdim ki oraları, bölgeye seyahatleri sıklaştırdım. En son gittiğimizde herkesin
çok bahsettiği yayla turu yapalım dedik. Ve iyi ki de öyle yapmışız. Yaylalar
gerçekten başka bir alem ve insan kendini kaybediyor, fiziksel olarak yorulsanız
bile kafanız ve ruhunuz detokslanıyor adeta...
Bu gezide ilk
durağımız sabah erken uçakla vardığımız Trabzon oldu. Burada bizi karşılayan
minibüsümüzle klasik olarak yapılan Sümela ziyaretinin ardından Çamlıhemşin’de yemek
yedik.
|
Çamlıhemşin'de kara lahana çorbası içtik |
Bundan sonra da gezi boyunca
konaklayacağımız yaylalara ve yayla evlerine doğru yola çıktık. Bu gezi boyunca
Gito Yaylası, Elevit Yaylası, Çat Köyü, ancak arazi araçlarıyla çıkılabilen Pokut Yaylası ve
buradan yürüyerek gittiğimiz Sal Yaylası, Hazindak Yaylası’nda bütün stresimizi
bıraktık. Ancak yayla turu yapmayı planlıyorsanız tavsiyem, yayla evleriyle ilgili beklentilerinizi fazla yüksek tutmamak çünkü hiçbiri alışageldiğimiz
otellere benzemiyor. Bazılarında ortak tuvalet bile kullanmak zorunda
kalıyorsunuz. Ama sahiplerinin misafirperverlikleri, yenen yemeklerin lezzeti,
manzaraların büyüleyiciliği herşeyi unutturuyor, sadece güzel anılar kalıyor
geriye...
|
Gito Yaylası |
|
Gito'da sis |
|
Gito'da güneş açıyor |
|
Gito |
|
Gito'da kahvaltı manzarası |
|
Yaylaevinin duvarındaki mantar |
|
Pokut Yaylası |
|
Pokut'ta sis |
Karadeniz
yaylaların en önemli özelliği yağmurlu başlayan bir günde aniden güneşin
açmasıyla ve sisin çekilmesiyle yürürken veya otururken karşınıza muhteşem manazaraların
çıkması... Ayrıca, havanın izin verdiği günlerde gün batımını seyretmenin de tadına doyum olmuyor
doğrusu...Biz şanslıydık ve her türlü havayı yakaladık ve iyi ki gelmişiz
dedik.
|
Palovit Şelalesi |
|
Zil Kale |
Gezimizin son
bölümünde yine bir Karadeniz klasiği yaparak Fırtına Vadisi, Zil Kale, Palovit
Şelalesi, Ortan Köyü ve Konaklar’ı ziyaret ederek Ayder’e ulaştık. Ayder’de
diğer yaylalara göre kalınabilecek farklı seçenekler mevcut ve kendinizi önceki
yaylalardan sonra şehre inmiş gibi hissediyorsunuz:) Burada kaldığımız iki gün boyunca da
Avusor Yaylası ve Büyük Göl’ü görme fırsatı bulduk.
|
Ortan Köyü |
|
Ortan Köyü öğle yemeği mekanımız... |
|
Ortan Köyü'nde icatlarla dolu bir ev... |
|
Ortan Köyü |
Dönüşümüz ise
Uzungöl üzerinden oldu. Ancak bütün bu güzel yayla turundan sonra Uzungöl’e
vardığımızda kendimi neredeyse bir şantiyeye girmiş gibi hissettim ne yazık ki.
Önceki gidişlerime göre doğallığını kaybetmiş ve her tarafında inşaat yapılan bir
yer gördüm karşımda. Bu durum da açıkçası doğa ile bütünleşmesi gereken bir
mekan için çok doğru gelmedi bana. Umarım burayı da sırf turist çekmek amacıyla
bir otel ve lokanta cenneti haline getirip gerçek cennet görünüşünü silmeyiz...
|
Ayder'de kamp keyfi... |
|
Uzungöl |
Gezi boyunca çok
lüks yerlerde kalmamış olsak da ayrılık vakti geldiğinde hüzünlendik doğrusu. Gerçekten
buralarda bulunmak, insana dertlerini unutturuyor ve yaşama sevinci veriyormuş.
Hani ilaç gibi geldi derler ya bizim için de öyle oldu... Tekrar aynı yaylalara
mı gelinir, başka yaylalara mı bilinmez ama en yakın zamanda buralara gelmeyi
düşünerek ayrıldık Trabzon’dan:)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder